Dönemsonu işlemlerinin yapılmaya
başlandığı bu dönemin en önemli konularından biri de tahsilinde problem olan
veya uzun zamandır tahsil edilemeyen alacaklar konusunda ne yapılacağının
karara bağlanmasıdır. Ancak her konudaki kararın verilmesi yanında kararın hukuka
uygunluğu yada nasıl uygun olacağı konusu da önem arzetmektedir. Aşağıda çokça
sorulan bu soruları içeren bir çalışma bulacaksınız. Şüpheli Alacaklar konusu
çoğunlukla uygalanmasına rağmen diğer iki başlık daha az bilinir. Amacımız
Şüpheli Alacaklar konusundaki yanlış bilinenleri düzeltirken diğer kurallar
hakkında da derli toplu bir belge hazırlamaktır.
Saygılarımla,
DEĞERSİZ, VAZGEÇİLEN VE ŞÜPHELİ ALACAKLAR
MAHİYETLERİ VE MUHASEBE KAYITLARI
A. GİRİŞ
İşletmeler, iktisadi faaliyetlerinin devamlılığını sağlamak
ve genişletmek, sektördeki benzer işletmelerle rekabet edebilmek, üretim veya
satışını yaptıkları mallara olan talebi korumak ve arttırmak amacıyla kredili
satış yöntemine başvurmaktadırlar.
Bu yöntemi işletmeler genellikle bulundukları sektörün
özelliklerine göre belirlemektedir. Bulunduğu sektörde güçlü ve rakipsiz olan
bir işletme alacaklarının vadesinde, müşteri seçiminde, tahsilinde sert
davranabilirken, rekabetin yoğun olduğu bir sektörde ise, işletmeler daha esnek
politikalar izlemek durumunda kalmaktadır. Zira müşterinin hemen ödeme
yapmasında direnmek satış kaybına ve düşük karlara yol açmaktadır.
İşletmenin sektördeki konumu ne olursa olsun mal ve
hizmetlerin üretilmesi kadar, bunların hedeflenen müşteri kitlesine ulaştırılıp
nakde çevrilmesi büyük önem taşır. Yoksa peşin satış yapma noktasında direnmek
üretilen mal ve hizmetlerin stokta kalmasına neden olur. Bu durum işletmenin
sürekliliğini de zamanla tehlikeye sokar ve kredili satış yöntemi beraberinde
alacakların tahsil riskini de doğurur.
Bu nedenle bir iktisadi işletmede, mevcutlardan başka
alacakların da bulunması doğal bir sonuçtur. Mevcutlar; aşınma, yıpranma ve
eskime sonucu zaman içinde değerlerini kaybederler. Bir kısım alacaklar ise,
tahsiline imkan kalmamış olması veya ihtilaflı olmaları gibi sebeplerden dolayı
değerini kaybederler.
Vergi Usul Kanunda, bu değer kayıplarını dikkate alan
hükümler bulunmaktadır. Alacaklardaki değer kayıplarını kapsayan hükümler ise,
Vergi Usul Kanununun Değerleme ile ilgili III. Kitabının III. Kısmındaki
Amortisman hükümlerinde bulunmaktadır. Alacaklarda amortisman hükümleri,
alacaklarda görülen değer kayıplarının ne şekilde işleme tabi tutulacağını
gösterir. Bu hükümler, Vergi Usul Kanununun 322, 323 ve 324 nci maddelerinde
sırasıyla yer alan Değersiz Alacaklar, Şüpheli Alacaklar ve Vazgeçilen Alacaklardır.
Bu maddelerde yer alan alacakların mahiyeti, kanunda açıkça
belirtilmemiştir. Ancak, bu alacağın iş ve işletme ile ilgili olması konusunda
bir tereddüt olmaması gerekir. Ayrıca bu alacağın, değerini kaybetmesi sonucu
zarar olarak kaydedilebilmesi için, alacağın ticari veya zirai kazancın elde
edilmesi ve idame ettirilebilmesi sonucunda meydana gelmiş olması lazımdır.
Yani, zarar olarak kaydedilecek olan alacak, karın teşekkülüne etki yapmış
olmalı veya normal faaliyetin devamı sonucunda meydana gelmiş bulunmalıdır.
İncelememizin içeriği, riskli hale gelen alacakların
tahsilini sağlama çalışmaları yanında alacakların amortismanları arasında yer
alan, tahsiline imkan kalmayan Değersiz Alacaklar, Vazgeçilen Alacaklar ve
Şüpheli Alacaklar’ın anlamı, birbiriyle ilişkileri ve muhasebeleştirilmesi üstünde
olacaktır.
B.
DEĞERSİZ , VAZGEÇİLEN VE ŞÜPHELİ
ALACAKLARIN MAHİYETİ
a.
Değersiz AlacaklarVergi Usul Kanununun 322 nci maddesi, değersiz alacaklar ile ilgili hükmü kapsamaktadır. Bu hüküm, “ Kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmayan alacaklar değersiz alacaktır.
Değersiz alacaklar, bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf
değerlerini kaybederler ve mukayyet kıymetleriyle zarara geçirilerek yok
edilirler.
İşletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerin bu
madde hükmüne giren değersiz alacakları, gider kaydedebilmek suretiyle yok
edilirler.” şeklindedir.
Değersiz alacak, isminden de anlaşılacağı üzere, işletme
için bir değeri kalmayan yani tahsili imkansız hale gelmiş bulunan
alacaklardır.
Bu hüküm incelendiğinde görüleceği üzere, bir alacağın
değersiz alacak sayılması için kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya
göre tahsilinin imkansız olması gerekmektedir.
Kazai hüküm, alacağın tahsil imkanının kalmadığına ilişkin
mahkeme kararıdır. Bu mahkeme kararı, alacağın tahsili için tüm hukuk
yollarının denendiğini göstermesi gerekir. Yani, hükmün kesinleşmiş olması
gerekir. Örneğin, bir mükellefin, bir müşterisine verdiği mal bedelini tahsil
edememesi nedeniyle açtığı davada, mahkemenin delil yetersizliği, zaman aşımı
ve diğer sebeplerle davayı reddetmesi halinde, mahkemenin kararının temyiz
imkanı varsa, temyiz kararının alınması gerekir. Çünkü, mahkeme kararlarının
her zaman bozulması mümkündür. Bu nedenle de, tahsil imkanının hiç kalmadığı
düşünülemez.
Kanaat verici vesika ise, kanunda tanımlanmamıştır. Buradan
anlaşılması gereken, alacağın tahsilinin mümkün olmadığını gösteren bir
belgedir. Bu tür belgelere örnek olarak, aşağıda yazılı belgeleri
gösterebiliriz.
Ø Mahkemece verilmiş gaiplik belgesi,
Ø Borçlunun ölümü ve mirasçılar adına sulh mahkemesince verilmiş miras reddi kararı,
Ø Borçlunun ölümü ve mal ve mirasçıların bulunmadığını gösterir resmi evrak,
Ø Borçlunun adresinin tespit edilememesi sebebiyle icrai takibat dosyasının muameleden kaldırıldığı ve alacağın tahsilinin imkansız bulunduğu yolundaki icra memurluğu yazısı,
Ø Konkordato yoluyla vazgeçilen alacak.
İcra İflas Kanununun 143 üncü maddesi gereğince alacaklıya
verilen aciz vesikası, bu kapsamda bir belge değildir. Çünkü, aciz belgesi
takibin yapıldığı devrelerde borçlunun ödeme kabiliyetinin bulunmadığını
gösterir. Bu belge ile alacaklı, borçlunun ödeme kabiliyetini kazandığı an
takibe geçip alacağını tahsil edebilir. Bu nedenle, aciz belgesine bağlanmış
bir alacağın, değersiz alacak olarak değil, şüpheli alacak olarak düşünülmesi
ve karşılık ayrılarak zarar yazılması daha uygun olur.[1]
Değersiz alacaklar, değersiz alacak olarak mahkeme kararı
veya kanaat verici bir belge ile belgelendiği vergilendirme döneminde zarar
yazılır. Değersiz hale gelen alacaklar, değersiz hale geldikleri hesap dönemi
içerisinde zarara geçirilir veya gider yazılırlar. Başka bir hesap döneminde
zarar veya gider yazılmalarına olanak yoktur. Daha sonraki bir dönemde zarar
yazılması, dönemsellik ilkesi gereği olarak uygun değildir. Zarar yazılacak
değer, sahibi için ifade ettiği değer olmayıp, muhasebe kayıtlarında gösterilen
hesap değeridir.
İşletme hesabı esasına göre defter tutan mükellefler; değersiz
alacaklarını, işletme hesabı defterinin sol tarafındaki gider bölümüne yazarak
giderleştirirler.
Değersiz hale gelen alacak daha sonraki yıllarda tahsil
edilirse kar hesabına yazılır. İşletme hesabı esasına göre defter tutanlar ise
gelir yazarlar.
Vergi Usul Kanununun 323 üncü maddesinde belirtilen
koşullarla şüpheli hale gelmiş ve karşılık ayırmak suretiyle zarar yazılmış bir
alacak, sonradan değersiz hale gelebilir. Bu takdirde muhasebe kaydıyla,
şüpheli alacaklar ve karşılık hesabının kapatılması gerekir.
b.
Vazgeçilen Alacaklar
Vazgeçilen alacaklar, Vergi Usul Kanununun 324 üncü
maddesinde yer almaktadır. Bu madde, “ Konkordato
veya sulh yolu ile alınmasından vazgeçilen alacaklar, borçlunun defterlerinde
özel bir karşılık hesabına alınır. Bu hesabın muhteviyatı alacaktan
vazgeçildiği yılın sonundan başlayarak üç yıl içerisinde zararla itfa
edilmediği takdirde kar hesabına naklolunulur.” şeklindedir.
Bu maddeye göre, bir alacağın vazgeçilen alacak
sayılabilmesi için, alacaktan konkordato veya sulh yoluyla vazgeçilmiş
olmalıdır.
Konkordato, borçlunun teklif edip en az üçte iki
alacaklısının kabulüyle ve Ticaret Mahkemesi’nin tasdikiyle gerçekleşen bir
anlaşmadır.
Konkordato hükümlerinden faydalanmak isteyen bir borçlu
konkordato talebinde bulunabilir. Bu talep İcra tetkik merciine yapılır. Bunun
için bir konkordato projesi hazırlanır ve buna ayrıntılı bir bilanço eklenir.
Bu projede borçlarının yüzde kaçını ödeyebileceğini gösterir. Bu miktar yüzde
elliden aşağı olamaz. İcra tetkik mercii borçlunun projesini uygun görürse iki
aylık konkordato süresi verir. Ayrıca, bir de konkordato komiseri tayin eder.
Konkordato komiseri, borçlunun işlerine nezaret eder, mallarının defterini
tutar ve bir ilan ile alacaklıları toplantıya davet eder. Alacaklıların üçte ikisi
konkordatoyu uygun görürlerse, konkordato kabul edilmiş sayılır. Bu üçte iki
alacaklıların alacakları toplamı, bütün alacak toplamının üçte ikisi olmalıdır.
Alacaklıların konkordato hakkında verdikleri karar, Ticaret mahkemesine
gönderilir. Mahkeme bu kararı uygun görürse, konkordatoyu onaylar. Karar, ilan
olunur.
Sulh, karşılıklı vazgeçme ve karşılıklı anlaşmaya dayanan
ivazlı[2]
bir sözleşmedir. Davanın her halinde tahkikat hakimi iki tarafı veya
vekillerini çağırarak bir diğerinin önünde davanın maddi konularına ilişkin
sözlerini dinler ve bunları sulha de teşvik edebilir. Sulh, dava sırasında veya
yargılama dışında yapılabilir. Mahkeme sırasında, iki tarafın beyanları
tutanağa geçirilerek imzalanır. Yargılama dışında ise, sulh anlaşmasının
mahkemeye verilmesi veya sulhun yargılama sırasında sözlü olarak tekrarı ve
bunun tutanağa geçirilip, taraflara imzalatılması şeklinde yapılır. Sulh
yoluyla alacaktan vazgeçmenin şekli bu olmakla beraber, sulh yoluyla alacaktan
vazgeçmeyi gösteren belgenin herhangi bir şekle tabi olmadığı, bu belgenin
sıhhati ve belgeleme gücünün önemli olduğu Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanları
Kurulu Danışma Komisyonu Kararıyla kabul edilmiş ve bu Maliye Bakanlığınca da
uygun görülmüştür.
İlgili hükme göre,vazgeçilen alacağın borçlunun
defterlerinde özel bir karşılık hesabına alınması gerekir. Bu hükümden
anlaşılan, vazgeçilen alacak hükümlerinden bilanço usulüne göre defter tutan
mükellefler yararlanır. Çünkü, karşılık hesabını ancak, bilanço hesabına göre
defter tutanlar kullanabilirler. Vergi
mükelleflerinden bilanço esasına göre defter tutmayan; işletme hesabı esasına
göre defter tutanlar ve basit usulde vergilendirilenler bu usulden
yararlanamazlar.
Alacağın, vazgeçilen alacak olarak karşılık ayrılması
dönemi, konkordato ve sulh anlaşmasının yapıldığı dönemdir.
Karşılık hesabı alacaktan vazgeçildiği yılın sonundan
başlayarak üç yıl içinde zararla itfa edilmediği takdirde bu hesap kara
aktarılır. Mahsup edilemeyen alacak üçüncü yılın sonunda değil, dördüncü yılda
kar yazılır. Üç yılın başlama tarihi, konkordatonun onaylandığı, sulh
anlaşmasının yapıldığı tarihtir.
Alacağın vazgeçildiği işletme bünyesinde, bekletme süresi
içinde doğan zarar, öncelikle karşılık hesabına alınmış olan vazgeçilen
alacaktan mahsup edilir. Vazgeçilen alacaktan geçmiş yıllara ilişkin zararların
mahsubu mümkün bulunmaktadır.
Vazgeçilen alacakların, borçlu yönünden kara alınması
bakımından, bekleme süresi, normal olarak üç yıl olmakla beraber, daha önce
işin terki, ölüm ve kurumlarda devir halinde, terk, ölüm veya devir tarihinde
söz konusu ödenmeyen borç karşılığı kar hesabına aktarılır. Kanunda yer alan üç
yıllık süre, kullanılabilecek en fazla süreyi ifade eder. Borçlu dilerse, üç
yıl dolmadan vazgeçilen alacağı karına ilave edebilir.
c.
Şüpheli Alacaklar
Vadesinde tahsil edilemeyen ve ileride tahsil edilip
edilemeyeceği kesin olarak belli olmayan senetli veya senetsiz alacaklar
“şüpheli alacak” durumundadır. Senetli veya senetsiz alacakların şüpheli hale
gelmeleri ve bu konu ile ilgili işlemler Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesi ile
düzenlenmiştir. Bu hale gelmiş alacakların normal alacaklar arasından
çıkarılması gerekir. Kanunun 323. maddesine göre ticari ve zirai kazancın elde
edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla ;
Ø
Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar,
Ø Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla
istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine
değmeyecek derecede küçük alacaklar, şüpheli alacak sayılır.
Dava ve icra safhasında bulunan alacaklar şüpheli alacak
olarak kabul edilir. Alacağın şüpheli sayılması için dava veya icra safhasına
intikal etmesi temel şart olup, dava için sadece şekli bir müracaatın yapılması
alacağın şüpheli sayılması için yeterli değildir. Dava veya takibin, müracaattan sonra ciddi bir şekilde sürdürülmesi ve
izlenmesi gerekir. Aksi taktirde alacak şüpheli alacak olarak
kabul edilmez. Danıştay kararlarına göre icra
takibine geçilmiş borçlular hakkında ödeme emri gönderilmiş olmasına rağmen
haciz işlemi yapılmamış alacaklar şüpheli alacaklar vasfını kaybeder.
Diğer taraftan, maddenin 2. fıkrasında belirtilen
alacakların senetli veya senetsiz olmaları önemli değildir. Tutar itibariyle,
icra veya dava takibine değmeyecek alacaklar için belli bir sınır
konulmamıştır. Bunun için dava veya takip masrafları tutarı ile işletmenin bu
tür küçük alacaklar toplamı önem taşır. Ancak işletmenin alacakları genellikle
düşük tutarlı alacaklardan oluşuyorsa, bunların icra ve dava takibine değmeyeceğinden
söz edilemez. Senetli alacaklarda ödeme vadesi senet üzerinde yazılıdır. Bunlar
vadesinde ödenmediklerinde protesto edilirler. Bunların yazı ile istenmesi söz
konusu değildir. Senetli küçük alacakların protesto edilmesi, şüpheli alacak
sayılması için yeterlidir. Senede bağlı olmayan alacaklar, ticari defterlerde
şahıs hesaplarında takip edilir. Bu tür alacaklarda kesin bir vade yoktur. Bu
konuda belirleyici ticari teamüldür. Teamülen normal sayılacak bir süre içinde
ödeme yapılmadığı taktirde, borcun ödenmesi belli bir süre tanınarak borçludan
istenir. Bu istemin protesto yoluyla yapılması ve tayin edilen sürede
ödenmemesi şüpheli alacak sayılması için yeterlidir. Yazı ile isteme halinde
ise, tayin edilen sürede ödenmeyen alacak için ikinci defa yazı çıkarılması
gerekir. Buna rağmen ödeme yapılmazsa, alacağın şüpheli alacak haline geldiği
kabul edilir. Danıştay 13.’ncü Dairenin 24.01.1978 tarih ve E:1976/3483,
K:1978/139 sayılı kararında yazılı istemin, en azından taahhütlü mektup veya
noter kanalıyla yapılması gerektiği hükmüne yer verilmiştir.
C.
DEĞERSİZ VE VAZGEÇİLEN ALACAK
İLİŞKİSİ
Yukarıda açıklandığı üzere, değersiz alacaklarla ilgili
Vergi Usul Kanununun 322 nci maddesindeki hüküm, hangi hallerde bir alacağın
değersiz sayılıp zarar yazılacağını gösterir.
Vazgeçilen alacak ile ilgili aynı kanunun 324 üncü
maddesindeki hüküm ise, hangi hallerde bir alacağın borçlu açısından karşılık
yazılacağını belirler.
Daha açık bir ifade ile, alacaklı alacağının değersiz hale
geldiğini 322 nci maddede ki şartların oluşup oluşmadığına bakarak karar
verecektir. Borçlu ise, vazgeçilen alacak nedeniyle oluşan kar için karşılık
ayırıp ayıramayacağını 324 üncü maddedeki şartların oluşup oluşmadığına
bakacaktır.
Görüleceği üzere, bu iki hüküm farklı hükümlerdir.
Vazgeçilen alacaklar her zaman değersiz alacak olmadığından, alacaklı yönünden
değersiz alacak olarak değerlendirilip zarar yazılamaz.
Örneğin, sulh yoluyla alınmasından vazgeçilen bir alacağın,
değersiz alacak olarak zarar yazılması durumunda, sulh işlemini gösteren
belgenin kanaat verici bir belge niteliğinde olup olmadığının araştırılması
gerekir. Diğer taraftan, borçlunun ödeme gücünün bulunduğu hallerde, sulh
yoluyla alınmasından vazgeçilen alacağın değersiz alacak olarak zarar
yazılması, bu maddenin konuluş amacına uygun değildir. Borçlu ve alacaklının
ekonomik durumu, alacaktan vazgeçmeye uygun olmalıdır. Öte yandan, tek taraflı
olarak alacaklı tarafından verilen ibranameler de bu kapsamda değersiz alacak
olarak nitelendirilemez.
Öte yandan, değersiz alacak hükmünden işletme hesabı esasına
göre defter tutanlar yararlanabilmekte iken, vazgeçilen alacak hükmünden
işletme hesabı esasına göre defter tutanlar yararlanamamaktadır. Çünkü, maddede
yer alan ve kullanılması zorunlu olduğu belirtilen ilgili karşılık hesabını
ancak bilanço hesabı esasına göre defter tutanlar kullanırlar.
Sermaye şirketlerinin kendi ortakları, ortaklarının ilgili
bulunduğu gerçek ve tüzel kişiler, idaresi, murakabesi veya sermayesi
bakımından vasıtalı vasıtasız olarak bağlı bulunduğu veya nüfusu altında
bulundurduğu gerçek ve tüzel kişiler ile sulh işlemleri neticesinde alacaktan
vazgeçilmesi halinde, Kurumlar Vergisi Kanununun 13 ncü maddesinde yer alan
transfer fiyatlaması yoluyla örtülü kazanç hükümlerinin göz önünde
bulundurulması gerekir.
D.
DEĞERSİZ VE VAZGEÇİLEN ALACAK
MUHASEBESİ
I.
Değersiz Alacakların Muhasebe
Kaydı
·
Alacağın Doğrudan Değersiz
Alacak Haline Gelmesi
——————————– ./.———————————–
689 Diğer
Olağandışı Giderler ve Zararlar Hesabı
689.1 Değersiz
Alacaklar Hesabı120/121 Alıcılar /Alacak Senetleri Hesabı
“Değersiz Alacak Kaydı”
——————————–./.————————————
——————————–.31.12——————————
690 Dönem Karı veya Zararı
689 Diğer Olağandışı Giderler ve Zararlar
Hesabı689.1 Değersiz Alacaklar Hesabı
“Değersiz Alacağın kar-zarar hesabına aktarılması”
——————————–./.————————————
·
Doğrudan Değersiz Alacak Yazılan
Alacaktan Sonraki Yılda Tahsilat Yapılması
——————————– ./.———————————–
100/102 Kasa/Bankalar
671
Önceki Dönem Gelir ve Karları“Tahsilat Kaydı”
——————————–. /————————————
——————————– 31.12——————————
671 Önceki Dönem Gelir ve Karları
690
Dönem Karı veya Zarar“Değersiz Alacağın kar-zarar hesabına aktarılması”
——————————–./.————————————
·
Alacağın Şüpheli Alacak Haline
Gelmesi
——————————– ./.———————————–
128 Şüpheli Ticari Alacaklar
120/121
Alıcılar /Alacak Senetleri Hesabı“Alacağın Şüpheli Hale Gelmesi”
——————————–./.————————————
——————————-31.12——————————–
654 Karşılık Giderleri
129
Şüpheli Alacaklar Karşılığı“Şüpheli Alacak İçin Karşılık Ayrılması”
——————————–./.————————————
II.
Vazgeçilen Alacakların Muhasebe
Kaydı
·
Borçlunun Muhasebe Kaydı
——————————-./.————————————
320/321 Satıcılar/Borç Senetleri Hesabı
545/549
Özel Fonlar545/549.1 Vazgeçilen Borç Karşılığı
“Ödenmeyecek Borç Kaydı”
——————————./.————————————–
——————————-31.12———————————
545/549 Özel Fonlar
545/549.1 Vazgeçilen
Borç Karşılığı679 Diğer Olağandışı Gelir ve Karlar
“3 yıl bekletilen fonun zararla mahsup edilememesi halinde kayıt”
——————————./.————————————–
——————————-31.12———————————
679 Diğer Olağandışı Gelir ve Karlar
690 Dönem Karı ve Zararı“679 Hesabın Kar-Zarar Hesabına Aktarılması”
——————————./.————————————–
·
Alacaklının Muhasebe Kaydı
——————————-31.12———————————
689 Diğer Olağandışı Gider ve Zararlar
120/121
Alıcılar/Alacak Senetleri“Vazgeçilen Alacak Kaydı”
——————————./.————————————–
——————————-31.12———————————
690 Dönem Karı ve Zararı
689
Diğer Olağandışı Gider ve Zararlar“Vazgeçilen Alacak Kaydı”
——————————./.————————————–
E.
ŞÜPHELİ TİCARİ ALACAKLAR
Kredili
Satışların Riski
Kredili
satışların beraberinde tahsil riski getirdiği yadsınmaz bir gerçektir. Zira
müşterinin ödeme yapmama olasılığı sözkonusudur. Bu olasılığı tahmin etmek için
işletmeler müşterileri hakkında bilgi toplarlar. İşletme kesinlikle güvenli
olduğunu düşündüğü müşterilerine, hem açık hesaba dayalı çalışabilmekte hem de
alacak vadelerinde daha esnek davranabilmektedir. Hakkında tam bir bilgiye
sahip olmadıkları müşteriler için böyle bir kolaylık tanımamaktadırlar. Ancak
içinde bulunduğu sektör ve ekonomik konjonktür işletmeleri zorunlu olarak risk
almaya itmektedir.
Bilindiği üzere her işletme, risk taşıyan alacaklardaki
artış hızının, satışlardaki artış hızından küçük tutmayı amaç edinmektedir.
Bunun için, alacakların yönetiminde etkinliği arttırıcı önlemlere başvurmak
kaçınılmazdır. Bu bağlamda başvurulabilecek bazı önlemleri şöyle
sıralayabiliriz;
Ø Piyasa koşulları uygunsa, vadeleri kısaltmak, kredi limitlerini daraltmak yolları araştırılmalıdır,
Ø Müşterilerin yakından izlenmesi ve ödemelerini geciktiren müşterilerin kredi limitlerinin daraltılması söz konusu olmalıdır,
Ø Müşterilerde aranacak kredi limitlerinin yükseltilmesiyle, şüpheli ve değersiz alacak oranının azaltılması sağlanabilir,
Ø Büro hizmetlerinde etkinlik sağlanarak, siparişlerin en kısa zamanda gönderilmesi, ödemede geciken müşterilerin uyarılması gereklidir,
Ø Erken ödemeyi özendirici nakit iskontosu gibi önlemlerin alınmasıyla ilgili çalışmalar yapılmalıdır,
Ø Açık hesap şeklinde çalışma yerine, belgeye dayalı çalışma şekli benimsenmelidir,
Ø Alacakların tahsil edilememe riskine karşı sigorta ettirilmesi söz konusu olabilir,
Ø Pazarlama elemanlarından aynı zamanda tahsilat elemanı olarak yararlanma yoluna gidilmelidir.
F.
VERGİ USUL KANUNUNA GÖRE ŞÜPHELİ
ALACAKLAR
İşletme açısından tahsili şüpheli hale gelmiş alacaklar için
şüpheli hale geldiği dönemde değerleme gününün tasarruf değeri ( iktisadi
kıymetin sahibi için arzettiği gerçek değer ) üzerinden karşılık ayrılabilir.
Şüpheli ticari alacaklar için tamamen veya kısmen karşılık ayrılabilir. Hangi
oranda karşılık ayrılacağına mükellefler serbestçe karar verirler. Bu
karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Karşılık
ayrılmadan zarar yazılamaz. Şüpheli hale geldiği dönemde karşılık ayrılmayan
alacaklar için sonraki dönemlerde karşılık ayrılamaz.[3]
Sadece bilanço hesabına göre defter tutan tüccar ve çiftçiler karşılık
ayırabilirler. İşletme hesabı esasına göre defter tutan tüccar ve çitfçilerin,
şüpheli alacaklar için karşılık ayırmaları veya bunları başka şekilde gider
yazmaları mümkün değildir. Bir kısmı teminata bağlı olan alacaklarda, karşılık
teminattan arta kalan kısım için ayrılır. Menkul rehni, gayrimenkul ipoteği ve
şahsi kefalet yolu ile alacak teminatlı hale gelmektedir. Şahsi kefalet ile teminat
altına alınan alacakların borçlusu tarafından ödenmemesi halinde karşılık
ayrılması mümkün değildir. Bu durumda kefile başvurmak gerekecektir. Alacağın
kefilden de tahsil edilememesi halinde, alacak teminatlı olma niteliğini
kaybedecektir. Diğer şartlarda gerçekleşmişse bu alacaklar için karşılık
ayrılması mümkündür. Bunun yanısıra Danıştay 4.’ncü Dairesi’nin 17.01.1984
tarih ve E:1983/679, K:1984/204 sayılı kararında haciz altına alınan
alacakların teminatlı alacak olduğu ve bu alacaklar için karşılık
ayrılmayacağına karar verilmiştir. Mükellefler alacaklısı bulunduğu
müşterilerinin iflası halinde, alacaklarını iflas masasına kaydettirmek
şartıyla, bu alacaklarına karşılık ayırabileceklerdir. Kamu kuruluşlarından ve
ortaklardan olan alacaklar için karşılık ayrılmamaktadır. Karşılık ayrılmak
yoluyla zarar yazılan şüpheli alacaklardan sonradan tahsilat yapılması halinde
tahsil edildikleri yılda kar yazılırlar.
Vergi Usul Kanunu’na göre bir alacağın şüpheli hale gelmesi
ve karşılık ayrılması ile Tek Düzen Muhasebe Sistemi çerçevesinde şüpheli hale
gelme ve karşılık ayrılması kriterleri birbirinden farklılık arzetmektedir. Tek
Düzen Muhasebe Sistemi çerçevesinde aşağıdakilerden birisinin varlığı halinde
alacak şüpheli hale gelir ve karşılık ayrılması gerekir. Ödeme süresi geçen bir
alacağın ;
a) En az iki defa vadesi uzatılmış ,
b) Protesto edilmiş,
c) Yazı ile en az iki defa istenmiş ,
d) İcra safhasına aktarılmış
olması halinde sözkonusu alacak şüpheli hale gelmiştir.
Bunun için karşılık ayrılması zorunludur.
G.
ŞÜPHELİ HALE GELEN TİCARİ
ALACAKLARA AİT MUHASEBE KAYITLARI
Tahsili şüpheli hale gelmiş olan senetsiz alacaklar “120.
ALICILAR” hesabının, senetli alacaklar ise “121. ALACAK SENETLERİ” hesabının
alacağı karşılığında “128. ŞÜPHELİ TİCARİ ALACAKLAR” hesabına borç kaydedilerek
bu durumdaki alacaklar normal alacaklar arasından çıkartılır. Alacağın tahsili
veya tahsil edilemeyeceğinin kesinleşmesi halinde bu hesaba alacak kaydedilir.
İşletme açısından tahsili şüpheli hale gelmiş alacaklar,
şüpheli hale geldiği dönemde değerleme gününün tasarruf değeri ( sahibi için
arzettiği gerçek değer ) üzerinden karşılık ayrılabilir. Bu karşılığın hangi
alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Ayrılan karşılıklar
“654.KARŞILIK GİDERLERİ” hesabının borcuna “129. ŞÜPHELİ TİCARİ ALACAKLAR
KARŞILIĞI” hesabının ise alacağına kaydedilir.
Örnek
İşletme, ödenmesi gereken 50.000.-TL tutarlı senetsiz
alacağı iki kez yazı ile istemesine rağmen tahsil edememiştir. İşletme bu
alacağın tamamı için karşılık ayırmaya karar vermiştir.
·
Şüpheli
Alacağın Kaydı
-------------------------------- /
-------------------------------
128. ŞÜPHELİ
TİCARİ ALACAKLAR 50.000.--
120. ALICILAR
50.000.--
-------------------------------- /
--------------------------------
·
Karşılık
Ayrılması
--------------------------------
/ --------------------------------
654. KARŞILIK
GİDERLERİ 50.000.--
129. ŞÜPHELİ TİCARİ ALACAKLAR KARŞILIĞI 50.000.--
-------------------------------- /
--------------------------------
Şüpheli alacağın tahsiline bağlı olarak, tahmin olunan
zararın kısmen veya tamamen gerçekleşmemesi halinde, gerçekleşmeyen kısım
“644.KONUSU KALMAYAN KARŞILIKLAR” hesabının alacağına devredilerek “129.ŞÜPHELİ
TİCARİ ALACAKLAR KARŞILIĞI” hesabına borç kaydedilir.
Örnekte belirtilen alacağın yarısı yıl içinde peşin olarak
tahsil edilmiştir. Bu durumda gerekli muhasebe kayıtları ise;
·
Alacağın
Kısmen Tahsili
-------------------------------- / --------------------------------
100. KASA 25.000.--
128. ŞÜPHELİ TİCARİ ALACAKLAR 25.000.--
-------------------------------- /
-------------------------------
129.ŞÜPHELİ TİCARİ ALACAKLAR KARŞILIĞI 25.000.--
644. KONUSU KALMAYAN KARŞILIKLAR 25.000.--
-------------------------------- /
--------------------------------
Şüpheli alacağın tahsilinin olanaksız olduğu kesinleştiği
durumda ise 129.ŞÜPHELİ TİCARİ ALACAKLAR KARŞILIĞI” hesabına borç, “128.ŞÜPHELİ
TİCARİ ALACAKLAR” hesabına ise alacak kaydedilir.
Örnekte belirtilen alacağın kalan yarısının tahsilinin
olanaksız hale geldiği saptanmıştır.
·
Tahsilin
İmkansız Hale Gelmesi
------------------------------- /
--------------------------------
129. ŞÜPHELİ
TİCARİ ALACAKLAR KARŞILIĞI 25.000.--
128. ŞÜPHELİ TİCARİ ALACAKLAR 25.000.--
-------------------------------- /
--------------------------------
Dönem sonunda gelir tablosu hesapları olan “654. KARŞILIK
GİDERLERİ” hesabının borç bakiyesi ile “644. KONUSU KALMAYAN KARŞILIKLAR”
hesabının alacak bakiyesi “690. DÖNEM KARI veya ZARARI” hesabına aktarılarak bu
hesaplar kapatılır.
·
Dönemsonu
Kayıtları
-------------------------------- /
--------------------------------
690. DÖNEM KARI
veya ZARARI 50.000.--
654. KARŞILIK GİDERLERİ 50.000.--
-------------------------------- /
--------------------------------
644. KONUSU
KALMAYAN KARŞILIKLAR 25.000.--
690. DÖNEM KARI veya ZARARI 25.000.--
-------------------------------- /
--------------------------------
Gerçekleşen zararın ayrılan karşılıklardan fazla olması
halinde, ayrılan karşılık kadar “129. ŞÜPHELİ TİCARİ ALACAKLAR KARŞILIĞI”
hesabına, zarar fazlası ise “681. ÖNCEKİ DÖNEM GİDER ve ZARARLARI” hesabına
borç; tahsil edilemeyen tutar “128. ŞÜPHELİ TİCARİ ALACAKLAR” hesabına alacak
kaydedilir.
Tahsil edilemeyeceği kesinleşerek alacaklardan düşülen
şüpheli bir alacak daha sonraki yıllarda tahsil edilirse tahsil edilen tutar
kadar “129. ŞÜPHELİ TİCARİ ALACAKLAR KARŞILIĞI” hesabının borcuna, “671. ÖNCEKİ
DÖNEM GELİR ve KARLARI” hesabına da alacak kaydedilir.
Örnek :
İşletme şüpheli hale gelen 900.000.--TL bedelli senetli
alacak için 600.000.--TL karşılık ayırmaya karar vermiştir. Aynı yıl içerisinde
200.000.--TL.lik kısmını tahsil etmiştir. Takip eden yılda 500.000.--TL.lik
kısmını da tahsil etmiş ve bakiye 200.000.--TL.lik kısımın tahsilinin olanaksız
olduğu saptanmıştır.
·
Senetli
Alacağın Şüpheli Duruma Gelmesi
-------------------------------- /
-------------------------------
128. ŞÜPHELİ
TİCARİ ALACAKLAR 900.000.--
120. ALICILAR 900.000.--
-------------------------------- /
--------------------------------
·
Kısmi
Karşılık Ayrılması
--------------------------------
/ --------------------------------
654. KARŞILIK
GİDERLERİ 600.000.--
129. ŞÜPHELİ TİCARİ ALACAKLAR KARŞILIĞI 600.000.--
-------------------------------- /
--------------------------------
·
Şüpheli
Alacağın Yıl İçerisinde Kısmen Tahsili
-------------------------------- /
--------------------------------
100. KASA 200.000.--
128. ŞÜPHELİ TİCARİ ALACAKLAR 200.000.--
-------------------------------- /
-------------------------------
·
Ayrılan
Karşılığın Kısmen Kapatılması
-------------------------------- /
--------------------------------
129. ŞÜPHELİ
TİCARİ ALACAKLAR KARŞILIĞI 200.000.--
644. KONUSU KALMAYAN KARŞILIKLAR 200.000.--
-------------------------------- /
--------------------------------
·
Dönemsonu
Kayıtları
------------------------------- /
--------------------------------
690. DÖNEM KARI
veya ZARARI 600.000.--
654. KARŞILIK GİDERLERİ 600.000.--
-------------------------------- /
--------------------------------
644.KONUSU KALMAYAN KARŞILIKLAR 200.000.--
690. DÖNEM KARI veya ZARARI 200.000.--
-------------------------------- /
--------------------------------
·
Takip
Eden Yılda Şüpheli Alacağın Kısmen Tahsili
-------------------------------- /
--------------------------------
100. KASA 500.000.--
681. ÖNCEKİ DÖNEM
GİDER ve ZARARLARI 200.000.--
128. ŞÜPHELİ TİCARİ ALACAKLAR 700.000.--
-------------------------------- /
-------------------------------
·
Karşılığın
Kapatılması
-------------------------------- /
--------------------------------
129. ŞÜPHELİ
TİCARİ ALACAKLAR KARŞILIĞI 200.000.--
671. ÖNCEKİ DÖNEM GELİR ve KARLARI 200.000.-
-------------------------------- /
--------------------------------
Buraya kadar yapılan muhasebe kayıtlarının tek amacı
vergileme bağlamında gerçek kazancın vergilendirilmesi ilkesinin sağlanmasıdır.
Vergi sistemimizde ticari ve zirai kazançların vergilendirilmesi tahakkuk
ilkesine bağlanmıştır. Yani kazancın matraha dahil edilmesi için miktar ve
tutar olarak hukuken kesinleşmesi yeterli sayılmıştır. Ancak tahakkuk ettiği
için gelir kaydedilen ve vergi matrahına dahil edilecek tutarların tahsilinin
ileride şüpheli hale gelmesi durumunda vergi matrahından düşürülmesi
gerekmektedir. Aksi halde tahakkuk etmiş ancak tahsil edilmesi olanaksız hale
gelmiş alacaklar üzerinden de vergi ödenmiş olur. Bu durum gerçek kazancın
vergilendirilmesi ilkesine aykırılık teşkil eder. Son ekonomik kriz ile hemen
hemen her işletmenin karşılaştığı alacakların tahsil edilememesi ve tahsil
edilemeyen alacak kadar zararın ortaya çıkması gerçek kazancın
vergilendirilmesi ilkesinin önemini bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Bu ilkenin
gerçekleştirilmesi karşılık ayrılması yolu ile zarar matrahtan düşürülerek
mümkün olmaktadır.
Gelir ve Kurumlar vergisi açısından bu yolla vergi
matrahından indirim sağlanmakta iken KDV açısından durum farklıdır. KDV daha
önce hesaplanıp beyan edildiğinden geri iadesi söz konusu değildir. Böylelikle
KDV mükellef tarafından üstlenilmiş olur. Zira bir alacağın karşılık ayrılmak
suretiyle zarar yazılabilmesi için hasılat hesaplarına intikal ettirilmiş
olması gerekir. Mal satışı veya hizmet ifasından doğan KDV ise hasılat
hesaplarıyla ilişkilendirilmez. Bu nedenle KDV’den kaynaklanan alacaklar
üzerinden şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün değildir. Danıştay 4.
Daire’nin 25.10.2000 gün ve 2000/5371 numaralı kararıda KDV.’den kaynaklanan
alacaklar üzerinden şüpheli alacak karşılığı ayrılmayacağı yönündedir. Bu
karara gerekçe olarakta; 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 58.ci
maddesinde, mükelleflerin vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan KDV. ile
mükellefçe indirilebilecek KDV.’ nin gelir ve kurumlar vergisi matrahlarının
tespitinde gider olarak kabul edilemeyeceği hükmüne yer verildiği, bu
düzenlemelere göre gerçek ve tüzel kişilerin tahsil edip, vergi dairesine
yatırmakla sorumlu oldukları, gider olarak kabulü mümkün olmayan ve Devletin
alacağı olan KDV.’nin bu haliyle şüpheli alacak kavramı içine sokulması ve
üzerinden ayrılan karşılığın safi kazancın tesbitinde gider olarak dikkate
alınmasının mümkün olmadığı gösterilmiştir.
Ancak burada ciddi bir sorun olduğu da açıktır. Alacaklarla
ilgili kayıtların ( Değersiz, Vazgeçilen,Şüpheli) içinde borçlu adına tahsil
edilmemiş olmasına rağmen Vergi Dairesine ödenmiş olan KDV ne yapılacaktır.
Örneğin bakiye içinden içyüzde yoluyla hesaplanıp indirime tabi tutulabilecekmidir.
Tabiki hayır, KDV yasası bu tür bir indirim mekanizması öngörmemiştir. Bu tür
bir hesaplamayla ayrılacak bir rakamın vergisel nitelik taşıdığı, şirketin
faaliyetiyle ilgili olmadığı, bu yüzden de kar ve zararla ilişkili olmadığını
söylemek de doğru bir yaklaşım olamaz. Kaldıkı “Alacaklar” olarak
tanımlanan mekanizmanın bu tanımlama dışındaki parametrelerle kapsam dışında
bırakılması doğru değildir. Yine bu aşamada KDV yasası maddelerinin bu durumla
ilişkilendirilmesi de doğru değildir. KDV’nin tamamen bir “Aracılık” yoluyla
Verginin mükelleften Vergi Dairesin aktarılması esnasında sadece tahakkuk esası
nedeniyle döneminde beyan ve ödemesinin şart olduğu sistem eğer verginin tahsil
edilip edilmediğiyle ilgilenmiyorsa, alacak halinde kaldığı duruma da çözüm
üretilmiş olması gerekir.
Esasen KDV yasası bu tür bir
mekanizmayı içermektedir. “İhraç Kayıtlı Teslimler” kapsamında faturada
belirtilen KDV gerekli şartlar yerine getirildiğinde tahsil edilmeyerek önce
tecil sonra terkin edilebilmektedir. Buna bağlı olarak benzer bir ispat
mekanizmasıyla ki bunlar diğer şartları gerçekleştiren belgeler kesinlikle
olabilir, indirime tabi tutulabilirler.
Bu yapılan irdeleme kapsamında
“Alacaklar” konusunda KDV şartı gözetilerek işlem yapıldığı kanısında değilim. Tahsilat
takibi ve buradaki uygulamalara dayanak olan “Aciz belgesi” , gerek takip
hukuku ve gerekse maddi hukuk ile ceza
hukuku bakımından bazı sonuçlar meydana getirir. Ancak, bu sonuçların
doğabilmesi için alacaklıya koşullara uygun bir aciz belgesi verilmiş
olmalıdır. Alacaklının aciz belgesi almak hakkı doğmuş ve fakat icra memurunca
aciz belgesi düzenlenip alacaklıya verilmemişse, bu sonuçlar doğmaz. İİK. mad.
105/I uyarınca -borçlunun haczi kabil mallarına rastlamaması halinde-
düzenlenen “haciz tutanağı”nın “İİK. mad. 143’e göre aciz vesikası (belgesi)
hükmünde sayıldığı durumlarda” ayrıca “aciz vesikası” (belgesi) düzenlenmesine
gerek yoktur...
H.
SONUÇ
Kredili satışların yaygın olduğu bir ekonomide, tahsilatta
bazı sorunlarla karşılaşılması kaçınılmazdır. Muhasebe kayıtlarının ağırlıklı olarak
vergi kanunları tarafından belirlendiği Türkiye’de bu tür sorunlar sonucu
ortaya çıkan zararların karşılık ayrılması suretiyle telafi edilmesi yolu
seçilmiştir.
Bilindiği gibi Gelir Vergisi kanununda ticari ve zirai
kazançların tesbitinde tahakkuk esası, yani hukuki tasarruf yöntemi kabul
edilmiştir. Bu bağlamda, kredili olarak yapılan satışlar, tahsilatı beklenmeden
satış tarihinde gelir olarak dikkate alınmaktadır. Ancak ileri tarihte tahsilat
gerçekleşmediği ya da şüpheli hale geldiğinde, mükelleflerin VUK.’nun 323.
maddesine göre karşılık ayırmak suretiyle tahsil edemedikleri kazancın
vergisini ödemekten kurtulacaklardır. Böylece vergide gerçek kazancın
vergilendirilmesi ilkesine göre hareket edilmiş olmakta ve vergilemede adalet
ilkeside sağlanmış olmaktadır.
BAZI ÖZELGE VE MAHKEME KARARLARI
·
(Danıştay 4. Daire: 02.12.1974 tarih ve E: 973/6440 ; K:974/4160 sayılı karar)
ACİZ VESİKASINA BAĞLANAN ALACAK, yerleşmiş içtihatlar
gereği, DEĞERSİZ ALACAK SAYILIR VE KARŞILIK AYRILMAKSIZIN ZARAR YAZILIR.
·
T.C.GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı
(Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü)
Sayı :
B.07.1.GİB.0.04.99.16.01./01/VUK-322-2008-MUK-18 - 24.03.2008 / 8064
Konu :
Değersiz alacak uygulamaları hk.
Değersiz
hale geldiği kanunda sayılan belgelerle kanıtlanan bir alacak belgenin
tarihinde doğrudan gider kaydedilir.
·
Danıştay
Üçüncü Daire
Yıl 1986 Esas No 930 Karar Tarihi 19/03/1986
KARAR METNİ
ALACAĞIN
ŞÜPHELİ SAYILABİLMESİ İÇİN İCRA YOLUYLA TAKİP YETERLİ OLUP KANUNDA ÖNGÖRÜLEN
TÜRDE BELGE İBRAZ EDİLMEDEN DEĞERSİZ ALACAKTAN SÖZ EDİLEMEYECEĞİ HK.
Uyuşmazlık,
adına 1978 takvim yılı için ikmalen salınan gelir ve mali denge vergilerini;
Vergi Usul Kanununun 323.maddesine göre bir alacağın şüpheli alacak
sayılabilmesi için icra yoluyla takip edilmesinin yeterli olduğu, mükellefin
anılan Kanunun 322.maddesi uyarınca değersiz alacaktan sözedilebilmesi için
Kanunda öngörülen türde bir belge ibraz etmemiş olması sebebiyle, inceleme
elemanınınca geçmiş yıllara ait olduğu saptanan şüpheli alacağın değersiz
alacak da sayılamayacağı gerekçesiyle onayarak, kesilen kaçakcılık cezasını;
matrah farkının mükellefin bilançosundan çıkarıldığı ve bu sebeple kasden vergi
ziyaına sebebiyet verildiğinin kabul edilemiyeceği gerekçesiyle kusur cezasına
çeviren İtiraz Komisyonu kararının; bozulması isteminden ibarettir.
Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle
gerekçesi yukarıda açıklanan İtiraz Komisyonu kararı, aynı gerekçe ve
nedenlerle Dairemizce de uygun görülmüş olup davada ileri sürülen iddialar sözü
geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından davanın reddine
karar verildi.
·
Danıştay
Üçüncü Daire
Yıl 1986 Esas No 930 Karar Tarihi 8/01/1986
KARAR METNİ
ALACAĞIN DEĞERSİZ SAYILABİLMESİ İÇİN
TAHSİLİNİN İMKANSIZ OLDUĞUNU GÖSTEREN YARGI KARARI VEYA KANAAT VERİCİ BİR
BELGENİN BULUNMASI GEREKTİĞİ HK.
Uyuşmazlık; Mükellef adına 1972 takvim yılı
için salınan gelir vergisi ile kesilen kaçakcılık cezasını, 213 sayılı Kanunun
322.maddesinde, kazai bir hükme ve kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline
artık imkan bulunmayan alacakların değersiz alacak olduğu açıklanmış olup bir
alacağın değersiz alacak sayılabilmesi için tahsilini imkansız kılan yargısal
bir hüküm veya kanaat verici bir belgenin bulunması gerektiği,
olayda ise sözü edilen maddede sayılan bu
şartları haiz olmayan şüpheli alacağın karşılık ayrılmadan doğrudan karar
yazılmasında isabet olmadığı gerekçesi ile onayan İtiraz Komisyonu kararının
bozulması isteminden ibarettir.
Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle
gerekçesi yukarıda açıklanan İtiraz Komisyonu kararının vergi aslına ilişkin
kısmı, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de uygun görülmüş olup davada
ileri sürülen iddialar kararın bu kısmının bozulmasını sağlayacak durumda
bulunmadığından davanın vergi aslına ilişkin kısmının
reddine;
Diğer taraftan, Vergi Usul Kanununun
322.maddesine göre değersiz alacak niteliğinde bulunmayan alacağı için karşılık
ayırmadan 1972 takvim yılı kar-zarar cetvelinde zarar olarak gösterilen alacak
sebebiyle ikmalen tarhiyatın konusu matrah farkı mükellefin defter ve
belgelerinin incelenmesinden bulunduğu cihetle mükellefe kasıt izafesi mümkün
olmadığından kaçakcılık cezasının kusura tahviline resen ve nihai olarak karar
verildi.
·
İSTANBUL VALİLİĞİ
Defterdarlık Usul
Gelir MüdürlüğüSayı :B.07.4.DEF.0.34.20./ VUK-1-11452 13/05/2005*3788
Konu :Aciz belgesi alınmış şüpheli alacağın karşılık ayrılarak gider yazılıp yazılmayacağı hk.
………………………………..
İlgi : ………….tarihli
dilekçeniz.
İlgi
dilekçenizde takip ve icra aşamaları tamamlanmış ve borç ödemeden aciz belgesi
alınmış şüpheli alacağınızın, karşılık ayrılarak gider yazılıp yazılamayacağı
ve bunun 2005 2. geçici vergi döneminde yapılıp yapılamayacağı hakkında görüş
talep edilmektedir.
Benzer bir konu nedeniyle Maliye
Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğünden alınan 20/06/2002 tarih ve
B.07.0.GEL.29/2978-322-46/28356 sayılı yazıda;
“213 Sayılı Vergi Usul Kanununun
322’nci maddesinde “Kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre
tahsiline artık imkan kalmayan alacaklar değersiz alacaktır.
Değersiz alacaklar, bu mahiyete
girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybederler ve mukayyet kıymetleriyle
zarara geçirilerek yok edilirler.
İşletme hesabı esasına göre
defter tutan mükelleflerin bu madde hükmüne giren değersiz alacakları, gider
kaydedilmek suretiyle yok edilirler.” hükmü yer almaktadır.
Bu hükme göre, bir alacağın
değersiz alacak olarak değerlendirilebilmesi için bu alacağı ilişkin olarak
kazai bir hüküm veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsilinin imkansız hale
gelmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan, 2004 sayılı İcra
ve İflas Kanununun 105’nci maddesinde “Alacaklı alacağının tamamını alamamışsa
kalan miktar için kendisine bir aciz vesikası verilir. Bu vesika hiçbir harç ve
resme tabi değildir.
Bu vesika ile 105’nci maddedeki
vesika borcun ikrarını mutazammın senet mahiyetinde olup alacaklıya 277’nci
maddede yazılı hakları verir. Alacaklı aciz vesikasını aldığı tarihten bir sene
içinde takibe teşebbüs ederse yeniden ödeme emri tebliğine lüzum yoktur.
Aciz vesikasında yazılı alacak
miktarı için faiz istenemez. Kefiller, müşterek borçlular ve borcu tekeffül
edenler bir miktar için vermeğe mecbur oldukları faizlerden dolayı borçluya
rücü edemezler.
Bu borç borçluya karşı
zamanaşımına tabi değildir. Fakat borçlunun mirasçıları, mirası kabullerinden
bir sene içinde alacaklı hakkını aramamışsa, zamanaşımı iddia edebilirler.”
hükmü bulunmaktadır.
Bu hükme göre de, icra daireleri
tarafından borçlunun borcunu ödeme imkanına sahip bulunmadığına ilişkin olarak
alacaklıya verilmekte olan aciz vesikası, borç ikrarını içeren bir belge olup
zamanaşımına da tabi değildir. Bu itibarla, bir alacağın aciz belgesine
bağlanmış olması, alacağın gelecekte tahsil edilme imkanını ortadan kaldıran
bir nedeni oluşturmamaktadır.
Buna göre, alacaklıya icra
dairesi tarafından verilen aciz vesikasına konu alacak değersiz alacak hükmünde
olmayıp, bu alacağın takipli alacak olması nedeniyle şüpheli alacak olarak
kabulü ve bu alacak için pasifte karşılık ayrılması diğer şartlarında bulunması
halinde mümkündür.” denilmiştir.
Diğer taraftan, 213 sayılı Vergi
Usul Kanununun 323’ncü maddesinde; “Ticari ve zirai kazancı elde edilmesi ve
idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;
1-Dava ve icra safhasında
bulunan alacaklar,
2-Yapılan protestoya veya yazı
ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan
dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar;
Şüpheli alacak sayılır.
Yukarıda yazılı şüpheli
alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık
ayrılabilir.
Bu karşılığın hangi alacaklara
ait olduğu karışık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık
teminattan geri kalan miktara inhisar eder.
Şüpheli alacakları sonradan
tahsil edilen miktarları tahsil edilmedikleri dönemde kâr-zarar hesabına
intikal ettirilir.” hükmü yer almıştır.
Diğer taraftan şüpheli alacak
karşılığı ayrılmasında aranan şartlardan, sözkonusu alacak ticari ve zırai
kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmalıdır.
Alacağın tahsili güçlüğünün,
objektif olarak inandırıcı belgelerle ortaya konması, şüpheli alacak uygulaması
açısından ikinci önemli şart olup, kanun koyucu şüpheli hale geldiği ileri
sürülen alacağın, ciddi olarak takip edildiğinin yargıdan veya icra
organlarından alınacak belgelerle tevsikini öngörmüştür.
Dolayısıyla, mahkemeye dava,
icraya takip dilekçesinin verilmesi olması, alacağın dava veya icra safhasına
intikal ettiğini gösterir. Ancak şekli bir başvuru alacağın şüpheli sayılması
için yeterli değildir.
Ayrıca, bir alacağın “şüpheli
alacak” niteliğini kazanabilmesi için başvurudan sonra davanın mahkemece
görülmekte olması, icraya intikal eden ihtilafın da ödeme emrine bağlanmış
olması gerekir. Bu aşamalara gelmemiş alacaklar için karşılık ayrılamaz.
323’ncü maddede “Şüpheli
alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık
ayrılabilir.” şeklinde yer alan hüküm yükümlülerin diledikleri yılda şüpheli
alacak karşılığı ayırabilecekleri biçiminde değil, alacağın şüpheli hale
geldiği yılın değerleme gününde karşılık ayırabilecekleri biçiminde anlaşılması
gerekmektedir. Bu nedenle, alacağın şüpheli hale geldiği yılda karşılık
ayırmayan mükellefler daha sonraki yıllarda bu haklarını kaybedeceklerdir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
·
T.C.
GELİR
İDARESİ BAŞKANLIĞIBüyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı
(Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü)
Sayı :
B.07.1.GİB.0.04.99.16.01./01/VUK-322-2008-MUK-18 24.03.2008/8064
Konu:
Değersiz alacak uygulamaları hk.
…………………………….
İlgi : ………../2008 tarihli
dilekçeniz.
İlgide kayıtlı dilekçenizde;
şirketinizin ticari faaliyetleri kapsamında ortaya çıkan alacaklarının bazı
hallerde tahsil edilemediğini, bu tür alacakların gerekli hukuki işlemlerin
yerine getirilmesi sonrasında şüpheli alacak olarak kabul edilip, karşılık
ayrıldığı, tahsilinin gerçekleşmeyeceğinin anlaşılmasından sonra “değersiz
alacak” olarak değerlendirilmesi için Vergi Usul Kanununda bahsi geçen kanaat
verici belgelerin hangi belgelerden oluştuğu konusunda ve aciz vesikası ve/veya
semeresizlik belgesine bağlanan alacakların değersiz alacak olarak kabul edilip
edilmeyeceği konusunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.
Bilindiği üzere değersiz
alacaklara ilişkin düzenleme Vergi Usul Kanununun 322. maddesinde yer almakta
olup, bu maddeye göre;
“Kazai bir hükme veya kanaat verici bir
vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmayan alacaklar değersiz alacaktır.
Değersiz alacaklar, bu mahiyete
girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybederler ve mukayyet kıymetleriyle
zarara geçirilerek yok edilirler.
İşletme hesabı esasına göre
defter tutan mükelleflerin bu madde hükmüne giren değersiz alacakları, gider
kaydedilmek suretiyle yok edilirler.”
Bir alacağın değersiz
sayılabilmesi için kazai bir hükme veya kanaat verici bir belgeye göre tahsiline
imkan kalmadığının ispatı gerekir. Kazai hükümden anlaşılması gereken alacağın
tahsil edilebilme olanağının ortadan kalktığını hükme bağlayan bir mahkeme
kararıdır. Alacağın tahsili için kanuni yollara başvurulup, icra takibi
yapılmasına rağmen, bu başvuru ve takipler sonucunda alacağın ödenmeyeceği veya
paranın talep edilmesinin olanaksız olduğu bir mahkeme kararı ile tespit
edilmiş olmalıdır.
Kanaat verici bir vesikadan ne
anlaşılması gerektiği hususunda ise; kanunda yeterli açıklık bulunmamaktadır.
Kanaat verici bir vesikadan söz edebilmek için tahsil olanaksızlığını gösteren
bir delilin varlığı şarttır. Diğer bir deyişle, alacağın tahsilinin imkansız
hale geldiği kesin olmalı ve mükellefler bunu bir belge ile kanıtlayabilecek
durumda olmalıdır. Bu konuda her belge ayrı ayrı değerlendirilmeli bu vesikalar
kanaat verici bulunursa, alacağın değersiz olduğu kabul edilmelidir.
Vergi hukuku açısından kanaat
verici vesikalar aşağıdaki gibi sıralanabilir.
- Borçlunun gaipliğine ilişkin
mahkeme kararı ve buna bağlı olarak herhangi bir malvarlığının bulunmadığına
dair resmi makam belgesi.
- Borçlunun herhangi bir mal
varlığı bırakmadan ölümü ve mirasçıların da mirası reddettiklerine dair resmi
belgeler.- Borçlunun alacaklı tarafından açılan davayı kazandığına dair mahkeme kararı.
- Mahkeme huzurunda alacaktan vazgeçildiğine ilişkin olarak düzenlenmiş belgeler.
- Alacaktan vazgeçildiğine dair konkordato anlaşması.
- Borçlunun, ülkeyi dönmemek üzere terk ettiğini belirleyen gazeteler ve bunu doğrulayan resmi makam belgeleri.
- Borçlunun dolandırıcılıktan mahkum olması ve herhangi bir malvarlığı bulunmadığını belgeleyen resmi evrak.
- Medeni Kanununa göre mahkemelerce borçlu hakkında verilen gaiplik kararı.
- Borçlunun adresinin saptanamaması nedeniyle icra takibat dosyasının kaldırıldığını gösteren icra memurluğu yazısı.
- Borçlunun ölümünü ve mirasçılarının bulunmadığını kanıtlayan resmi soruşturma belgesi.
- Borçlunun ölümü ve mirasçılar adına Sulh Mahkemelerince verilmiş bulunan mirası ret kararı.
- Gerek doğuşu gerekse vazgeçilmesi bakımından belli ve inandırıcı sebepleri olmak şartıyla alacaktan vazgeçildiğini gösteren anlaşmalar.
- Ticaret mahkemesince borçlu hakkında verilmiş ve ilgili masa tarafından tasfiyeye tutulmuş bulunan iflas kararına ilişkin belgeler.
Değersiz alacaklar konusunda
özellik arz eden durumların başında aciz vesikası gelir. İflas kararı, iflasa
uğramış şahıstan alacaklı durumunda olan kişilerin bütün alacaklarını değersiz
hale getirmemektedir. Öncelikle iflas açılır, alacaklılar iflas masasına
başvurur, varsa müflisin mevcutları paraya çevrilir. Taksimat sonucunda alacaklıların
alacaklarının tamamını alamamaları durumda icra müdürü ödenmeyen bu alacak
tutarı için her bir alacaklıya “aciz belgesi” verir. Aciz belgesinin verilmesi
alacağı sona erdirmemekte, aksine bu alacak borçluya karşı kuvvetlendirilmiş
bir biçimde mevcut olmakta devam etmektedir. Bununla birlikte, değersiz
alacaklarda, alacağın kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre
tahsiline imkan kalmamaktadır.
Bu itibarla, bir alacağın aciz
vesikası veya aynı mahiyette başkaca bir belgeye bağlanması durumunda alacak
son bulmamakta veya tahsili imkansız hale gelmemektedir. Şüpheli alacak
niteliğinde olan bir alacağın, değersiz olarak kabul edilerek değerlendirilmesinin şartlarından biri
tahsilinin imkansız hale gelmesi olduğu göz önünde bulundurulduğunda bahsi geçen belgelerdeki alacağın değersiz alacak olarak doğrudan
zarar yazılması mümkün değildir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
·
T.C.
GELİR
İDARESİ BAŞKANLIĞIİstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı
Mükellef Hizmetleri Tahsilat Grup Müdürlüğü
Sayı
: B.07.1.GİB.4.34.20.01/288-3767 04.02.2009*1351
Konu:
Aciz hali tespiti
………..
VERGİ DAİRESİ MÜDÜRLÜĞÜNE
İlgi:
a)….. tarih ve …. sayılı yazımız.
b)
….. tarih ve …. sayılı yazınız.
İlgide kayıtlı yazınızdan;
mükellefiniz …….. hakkında düzenlenen aciz durumu ön inceleme ve araştırma
tutanağı ile adı geçenin Sosyal Sigortalar Kurumundan emekli olduğu ve emekli
maaşı aldığı, ayrıca tapu kaydı bulunmayan 240 m2 arsa içinde 70 m2 gecekondusu
bulunduğunun tespit edilerek adı geçenin aciz halinde olmadığının belirlendiği,
11.522,58 TL vergi borcu için 6183 sayılı Kanun'un 48. maddesine göre
tecil-taksitlendirme talebinde bulunması halinde durumunun
değerlendirileceğinin yazı ile adı geçene tebliğ edildiği, ancak mükellef
tarafından herhangi bir başvuruda bulunulmadığı anlaşılmıştır.
Bilindiği üzere, 6183 sayılı
A.A.T.U.H. Kanun'un Aciz Hali başlıklı 75. maddesinde; “Yapılan takip sonunda,
borçlunun haczi caiz malı olmadığı veya bulunan malların satış bedeli borcunu
karşılamadığı takdirde borçlu aciz halinde sayılır.
Yapılan takip safhalarıyla
bakiye borç miktarı bir aciz fişinde gösterilerek aciz hali tespit olunur.”
hükmü,
5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun Devir, Temlik, Haciz ve Kurum Alacaklarında
Zamanaşımı başlıklı 93. maddesinin 1. fıkrasında; “Bu Kanun gereğince
sigortalılar ve hak sahiplerinin gelir, aylık ve ödenekleri, sağlık hizmeti
sunucularının genel sağlık sigortası hükümlerinin uygulanması sonucu Kurum
nezdinde doğan alacakları, devir ve temlik edilemez. Gelir, aylık ve ödenekler;
88 inci maddeye göre takip ve tahsili gereken alacaklar ile nafaka borçları
dışında haczedilemez.” hükmü,
4721 Sayılı Türk Medeni
Kanunu'nun Tescil başlıklı 705. maddesinin 1. fıkrasında; “Taşınmaz
mülkiyetinin kazanılması, tescille olur.” hükmü,
Otomasyonlu Vergi Daireleri
İşlem Yönergesi'nin Gayrimenkul Malların ve Gemilerin Haczi başlıklı 321.
maddesinin 1. fıkrasında; “Her türlü gayrimenkul malların ve gemilerin haczi,
tapuya veya gemi sicillerinin tutulduğu daireye haciz bildirisi tebliğ edilerek
yapılır.” hükmü,
yer almaktadır.
Buna göre, mükellefiniz ………..
'in emekli maaşı ile adına tapu kaydı bulunmayan gayrimenkulleri yukarıda
belirtilen mevzuat hükümleri gereğince haczedilemeyeceğinden, adı geçenin
başkaca malvarlığının bulunup bulunmadığının araştırılması, söz konusu
araştırma neticesinde; mükellefin haczi kabil başkaca malvarlığının
bulunmadığının veya bulunan malların satış bedelinin borcu karşılamadığının
tespit edilmesi durumunda 6183 sayılı Kanun'un 75. maddesine göre işlem
yapılması gerekmektedir.
Diğer taraftan, ………… 'in tapusuz
gayrimenkulünün mükellef adına tescil edilip edilmediği hususunun belirli
periyodlarla tapu dairesinden sorulması, arsanın mükellef adına kayıtlı
bulunduğunun anlaşılması halinde ise haciz tatbik edilmesi gerekmektedir.
Bilgi edinilmesini, gereğinin
buna göre ifası ile adı geçenin dilekçesine cevaben kendisine bilgi verilmesini
ve cevabi yazınızın bir örneğinin Müdürlüğümüze gönderilmesini rica ederim.
Başkan a.
Grup Müdür
[1]
İcra ve İflas Kanunu'nun 143. maddesi aynen şu şekildedir:
(Değişik
fıkra: 17/07/2003 - 4949 S.K./40. md.) Alacaklı alacağının tamamını alamamış ve
aciz vesikası düzenlenmesi için gerekli şartlar yerine gelmişse, icra dairesi
kalan miktar için hemen bir aciz vesikası düzenleyip alacaklıya ve bir suretini
de borçluya verir; bu belgeler hiçbir harç ve vergiye tabi değildir. Aciz
vesikasının bir nüshası da her il merkezinde Adalet Bakanlığınca tespit edilen
icra dairesi tarafından tutulan özel sicile kaydedilmek üzere bu icra dairesine
gönderilir. Aciz vesikası sicili aleni olup ne şekilde tutulacağı ve hangi
hususları içereceği Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan yönetmelikle
belirlenir.
Bu
vesika ile 105 inci maddedeki vesika borcun ikrarını mutazammın senet
mahiyetinde olup alacaklıya 277 nci maddede yazılı hakları verir.
Alacaklı
aciz vesikasını aldığı tarihten bir sene içinde takibe teşebbüs ederse yeniden
ödeme emri tebliğine lüzum yoktur.
Aciz
vesikasında yazılı alacak miktarı için faiz istenemez.
Kefiller,
müşterek borçlular ve borcu tekeffül edenler bu miktar için vermeğe mecbur
oldukları faizlerden dolayı borçluya rücu edemezler.
(Değişik
fıkra: 17/07/2003 - 4949 S.K./40. md.) Bu borç, borçluya karşı, aciz
vesikasının düzenlenmesinden itibaren yirmi yıl geçmesiyle zamanaşımına uğrar.
Borçlunun mirasçıları, mirasın açılmasından itibaren bir sene içinde alacaklı
hakkını aramamışsa, borcun zamanaşımına uğradığını ileri sürebilirler.
(Ek
fıkra: 17/07/2003 - 4949 S.K./40. md.) Borçlu, aciz vesikasını düzenlemiş olan
icra dairesine borcunu işlemiş faizleriyle birlikte her zaman ödeyebilir. İcra
dairesi ödenen parayı alacaklıya verir veya gerektiğinde 9 uncu madde hükümleri
dahilinde bir bankaya yatırır. Borcun bu şekilde tamamının ödenmesinden sonra
aciz vesikası sicilden terkin edilir ve borçluya borcunu ödeyerek aciz
vesikasını sicilden terkin ettirdiğine dair bir belge verilir. Aynı şekilde,
icra takibi batıl ise veya iptal edilirse yahut borçlunun borçlu olmadığı
mahkeme kararıyla sabit olursa ya da alacaklı icra takibini geri alırsa, aciz
vesikası sicilden terkin edilir ve borçluya buna ilişkin bir belge verilir.
[2] Karşılk
beklenen, menfaat sağlayan anlamındaki hukuk terimi.
[3]
Çoğunlukla Bu dönemin icraya başlandığı yada takibe başlandığı yıl olduğu
algılanmaktadır. Bu görüş tamamen yanlıştır. Yasa maddesi alacağın şüpheli hale
geldiği dönemi kastetmekte ve bu dönemin de doğru seçilmesi gerektiğini
belirtmektedir. Mali idarenin ve Danıştayın görüşünü belirten belgeler eklice
sunulmuştur.
ÇOK TEŞEKKURLER.
YanıtlaSil