İKALE İLE YAPILAN İBRANIN GEÇERLİ OLMADIĞI
T.C
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
Esas No. 2023/18033
Karar No. 2023/16711
Tarihi: 07.11.2023
Ø İkale
Ø İkalenin Mevcut Hak ve Borçlar Üzerinde Herhangi Bir Etkisinin Olamayacağı
Ø İkale İle Yapılan İbranın Geçerli Olmadığı
Ø İkalede Ödendiği Belirtilen Hakların İspat Kurallarına Göre Tam Olarak
Ödenip Ödenmediğinin Araştırılmasının Gerektiği
ÖZET:
İkaleye ilişkin yasal bir düzenleme
bulunmamaktadır. Sözleşme özgürlüğünün bir sonucu olarak daha önce kabul edilen
bir hukuki ilişkinin, sözleşmenin taraflarınca sona erdirilmesi mümkündür.
Öğretide ikale (bozma sözleşmesi); sözleşme ile kurulan hukuki ilişkinin,
sözleşme özgürlüğü kapsamında tarafların karşılıklı iradelerine dayanan yeni
bir sözleşme ile ortadan kaldırılmasına ilişkin sözleşme olarak tanımlanmıştır.
İkale ile işçi ve işveren, aralarındaki iş sözleşmesini ortadan kaldırmak
suretiyle sözleşmenin taraflar bakımından yeni haklar ve borçlar doğurmasına
engel olmaktadırlar. Hak ve borçlar geleceğe etkili olarak ortadan
kalktığından, tarafların sözleşmenin sona ermesinden önce doğmuş olan hakları
baki kalmaktadır. Dolayısıyla ikalenin mevcut doğmuş hak ve borçlar üzerinde
bir etkisi bulunmamaktadır. Bu nedenle işçinin ödenmemiş ücretlerini, ücret
eklerini, fazla çalışma ücretlerini, kullandırılmayan yıllık izin ücretlerini
talep hakkı devam eder. İkale tarihinden önce doğmuş ve henüz ifa edilmemiş
borçlardan işverenin kurtarılması ise ibra ile mümkündür (Muhittin Astarlı,
“İkale İçeriğinde Yer Alan İbra Hükümlerinin Geçerliliği Sorunu”, Sicil İş
Hukuku Dergisi, S.34, 2015, s.42, 43-44; Hamdi Mollamahmutoğlu, Muhittin
Astarlı, Ulaş Baysal, İş Hukuku, Ankara, Güncellenmiş 7. Baskı, 2022, s.792).
İşçilere kıdem ve ihbar tazminatları ile ek ödeme
olarak net 6 aylık ücret ödeneceğine ilişkin uyuşmazlığın giderilmesi istemine
konu ikalelerde, icabın işverenden geldiği anlaşılmakta olup yapılan protokolde
yıllık izin ücreti olarak ödenecek miktar da belirtilmiş ve belirtilen
ödemeleri takiben prim dâhil tüm ücret ve sosyal hakların alınmış olacağı ve
işçinin işverenden başka hiçbir hak ve alacağının kalmayacağı
kararlaştırılmıştır. 6098 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden sonra düzenlenmiş
olan bu ikalelerin içeriğinde açıkça ibra kaydının geçmediği gibi bir an için
işçinin, işvereni işçilik alacakları konusunda ibra ettiği düşünülse dahi bu
tür bir düzenlemenin 6098 sayılı Kanun’un 420 nci maddesi koşullarını
taşımadığından geçerli olduğunun kabulü mümkün değildir. Hâl böyle olunca ispat
durumuna göre yıllık izin ve prim alacaklarının bulunup bulunmadığı, varsa tam
olarak ödenip ödenmediğinin belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi
gerekir. Açıklanan nedenle Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi ile
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesi kararları arasındaki
uyuşmazlığın, ikale ile sözleşmeden doğan borcun sona ermediğini kabul etmesi
bakımından İstanbul 29. Hukuk Dairesi doğrultusunda giderilmesi gerekir.
I. BAŞVURU
Başvurucu vekili 03.07.2023 tarihli dilekçesinde; iş
sözleşmesinin ikale ile son bulması durumunda, ikale ile ödenen işçilik
alacaklarının ödenmesi gereken tutardan az olması hâlinde bakiye miktarlar
yönünden ne şekilde karar verilmesi gerektiği hakkında Bursa Bölge Adliye
Mahkemesinin 12. Hukuk Dairesinin 07.02.2023 tarihli ve 2021/1992 Esas,
2023/271 Karar sayılı kararı ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemeleri ve Yargıtay
kararları arasında çelişki bulunduğunu, İstanbul Bölge Adliye Mahkemelerince
verilen kararların Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin kararları ile uyumlu olduğunu
belirterek uyuşmazlığın giderilmesini talep etmiştir.
II.BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ HUKUK DAİRELERİ BAŞKANLAR
KURULU KARARI
Bursa Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri Başkanlar
Kurulunun 02.10.2023 tarihli ve 2023/15 Esas, 2023/17 Karar sayılı kararı ile;
Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin 2021/1992 Esas sayılı
dosyasında uyuşmazlığın davacının fark yıllık izin ücreti ve prim alacağı olup
olmadığına ilişkin olduğu ve kararda ikale (bozma sözleşmesi) müessesesi
üzerinde durulduğu, bozma sözleşmesinin şekli, yapılması, kapsam ve
geçerliliğinin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu‘nun
(6098 sayılı Kanun) hükümlerine göre saptanması gerektiği, ancak iş hukukundaki
işçi yararına yorum ilkesinin de göz önünde bulundurulması gerektiği, buna göre
6098 sayılı Kanun’un 30, 36, 37 ve 38 inci maddeleri arasında düzenlenmiş olan
irade fesadı hâllerinin ikale yönünden titizlikle ele alınması gerektiği,
davacı vekilinin davacının en son net 12.577,00 TL ücret almasına rağmen
ücretinin bir kısmının ücret bordrosunda “ikramiye”, “yönetim
ödeneği” başlıkları altında ödendiğini ancak bu miktarlar değişmiş olsa
da davacıya ödenen net ücretin hiçbir şekilde değişmediğini, dolayısıyla
belirtilen başlıklar altında ücret bordrolarında yapılan ödemelerin ikramiye ve
sosyal hak değil davacının temel ücreti olduğunu iddia ettiği, davalının bu
iddianın asılsız olduğunu savunduğu, taraflar arasında imzalanan ve
geçersizliği ileri sürülmeyen ikaledeki tutarların ödenmediğine dair bir iddia
bulunmadığı, dosyaya sunulan ikalede; davacıya net kıdem tazminatı olarak
105.463,00 TL, net ihbar tazminatı olarak 35.348,00 TL ve yıllık izin ücretine
karşılık gelmek üzere net 42.659,00 TL ile net ücretin 6 katı ücret tutarı olan
75,462,00 TL’nin ödenmesinin kararlaştırıldığı, ödemenin yapılmadığına dair bir
iddia bulunmadığı, bu miktarların ödenmesi ile borcun sona erdiği, davacının daha
fazla alacağının bulunduğuna yönelik işverenden alacak talebinde bulunmasının
dayanaksız olduğu, davacının iradeyi fesada uğratan nedenlere de dayanmadığı,
açıklanan nedenlerle taraflar arasındaki alacak borç ilişkisinin temelinde yer
alan ikaleye göre değerlendirme yapılması gerektiği, bu itibarla bakiye yıllık
izin ücreti alacağının kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığı, Bursa Bölge
Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesince davalı vekilinin istinafının kabulüne ve
davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar verilmiş olmasının yerinde
olduğu, prim alacağı yönünden ikale sözleşmesi kapsamına göre eksik ödeme
bulunmadığından bu talep yönünden davanın reddine karar verilmesinin de
isabetli olduğu, bu mahiyette İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk
Dairesinin 2021/2775 Esas sayılı kararı ile Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 12.
Hukuk Dairesinin 2021/1992 Esas sayılı kararı arasında çelişki olduğu; İstanbul
Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesinin 2021/3302 Esas sayılı kararında ise
davacı tarafın istinaf dilekçesinde belirttiği üzere dosyaya sunulan ikale
sözleşmesi belgesinin fotokopi olduğu ve davacı imzasının bulunmadığı, İlk
Derece Mahkemesi gerekçesinde de ikale ile ilgili herhangi bir değerlendirmenin
yapılmamış olduğu, bu bağlamda Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk
Dairesinin 2021/1992 Esas sayılı kararı ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 31.
Hukuk Dairesinin 2022/3302 Esas sayılı kararı arasında çelişki olmadığı
gerekçeleriyle Bursa Bölge Adliye Mahkemesi12. Hukuk Dairesi ve İstanbul Bölge
Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesi kararları arasında içtihat birlikteliğinin
sağlanması amacıyla uyuşmazlığın giderilmesi başvurusu yapılmasına oybirliğiyle
ve uyuşmazlığın Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin kararı
doğrultusunda giderilmesine dair görüşte bulunulmasına oy çokluğuyla karar
verilmiştir.
III.UYUŞMAZLIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİNE KONU KARARLAR
A. Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin
07.02.2023 Tarihli ve 2021/1992 Esas, 2023/271 Karar Sayılı Kararı
1. Bursa 2. İş Mahkemesinin 02.03.2021 tarihli ve
2018/760 Esas, 2021/63 Karar sayılı kararı ile; davacının 02.01.1997-31.03.2018
tarihleri arasında davalı Bankada toplam 20 yıl, 2 ay, 29 gün ve en son net
12.577,00 TL, brüt 17.592,42 TL ücret ile şube müdürü olarak çalıştığı, yıllık
izin ücretinin net 12.577,00 TL ücret üzerinden hesaplanarak ödenmesi
gerektiğinin iddia edildiği, dosyaya sunulan “2018 yılı Mart ayı
Ayrılan Ödemeleri Bordrosu” başlıklı belgede 159 gün karşılığı yıllık
izin tahakkuku yapıldığı ve banka kayıtlarına göre 02.04.2018 tarihinde
ödendiği, ancak gerçek ücrete göre ödenen miktarın eksik olduğu, bu nedenle
ödenen kısım mahsup edilerek davacının yıllık izin ücret farkı alacağının hüküm
altına alınması gerektiği; davacının 2018 yılının Ocak, Şubat ve Mart ayı prim
alacaklarının hiç ödenmediğini de iddia ettiği, dinlenilen her iki davalı
tanığının beyanı ve prim hesaplama çalışan rehberinden primlerin 6 ayda 1
ödendiğinin anlaşıldığı, 12.07.2019havale tarihli “2018 yılı Şubat ayı
Prim Bordrosu” başlıklı ücret bordrosunda davacı adına brüt 31.665,00
TL tahakkuk yapıldığı ve banka kayıtlarına göre bu rakamın net karşılığı olan
23.095,16 TL’nin 16.02.2018 tarihinde davacının hesabına ödendiği, bu nedenle
talebin reddi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
2. Bursa Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve
sayısı belirtilen kararı ile; davacının prim alacağının reddinin hatalı
olduğunu belirterek davalının ise geçerli bir ikale olduğunu savunarak İlk
Derece Mahkemesi kararını istinaf ettiği, taraflar arasında imzalanan ve
geçersizliği ileri sürülmeyen ikaledeki tutarların ödenmediğine dair bir iddia
bulunmadığı, dosyaya sunulan ikalede; davacıya kıdem ve ihbar tazminatı ile
yıllık izin ücretinin yanı sıra net ücretin 6 katı tutarında ücretin
ödenmesinin kararlaştırıldığı ve belirtilen miktarların ödenmediğine dair bir
iddia bulunmadığı, yapılan ödemeyle borç sona erdiğinden davacının daha fazla
alacağının bulunduğuna yönelik işverenden alacak talebinde bulunmasının
dayanağı bulunmadığı, taraflar arasındaki alacak ve borç ilişkisinin temelinde
yer alan ikaleye göre değerlendirme yapılması gerektiği, bu itibarla İlk Derece
Mahkemesince bakiye yıllık izin alacağının kabulüne karar verilmesinin hatalı
olduğu, prim alacağı yönünden ikale kapsamı ve işyeri kayıtlarına göre eksik
ödemenin bulunmadığı anlaşıldığından bu alacak kalemi yönünden davanın reddine
karar verilmesinin yerinde olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf
başvurusunun reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun ise kabulü ile İlk
Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak
suretiyle davanın reddine kesin olarak karar verilmiştir.
B. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk
Dairesinin 16.05.2022 Tarihli ve 2021/2775 Esas, 2022/1236 Karar Sayılı Kararı
1. İstanbul 2. İş Mahkemesinin 01.06.2021 tarihli ve
2020/116 Esas, 2021/330 Karar sayılı kararı ile; davacının davalı Bankada şube
müdürü olarak çalıştığı, aylık aldığı net ücret değişmemekle birlikte brüt
ücretin değişiklik gösterdiği, davacının çalışma süresi boyunca hak ettiği
yıllık izinlerini kullanmadığı, kullandırılan yıllık izinlerin ispatının davalı
işverene ait olduğu, iş sözleşmesinin feshinden sonra davalı tarafından yıllık
izin alacağı olarak bir miktar ödeme yapıldığı, kullandırılmayan izin gün
sayısının eksik hesaplandığı ve son aylık net ücret üzerinden hesaplanması
gerekirken daha düşük ücret ile hesaplama yapıldığı, davacının aylık net ücreti
belli olduğu hâlde bazı bordrolarında ücretin bir kısmının “ikramiye,
yönetim ödeneği-müdür” olarak gösterildiği ve yıllık izin ücreti
hesaplanırken bunlar dâhil edilmeden tespit edilen brüt ücret üzerinden
hesaplama yapıldığı, davalı tarafça gün sayısına ilişkin de yanlışlık
yapıldığı, ayrıca davacıya prim ödemesi yapıldığı, prim ödemesinin çalışılan
dönemi takip eden yılın belli dönemlerinde ödendiği, ancak davalının davacının
gerek ayrıldığı yıldaki gerekse ayrıldığı yıldan önceki yıla ait çalışması
sonucu hak ettiği prim alacaklarını ödemediği iddiasıyla açılan davada, bakiye
yıllık izin ve prim alacağı ücretlerinin hüküm altına alınması suretiyle
davanın kabulüne karar verilmiştir.
2. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih
ve sayısı belirtilen kararı ile; taraflar arasındaki uyuşmazlığın bir kısım
işçilik alacaklarının davalıdan tahsil edilip edilmeyeceği hususları üzerinde
toplandığı, İlk Derece Mahkemesinin davalı vekilinin tüm istinaf sebeplerini
karşılar mahiyetteki karar ve gerekçesinin dosya kapsamına, usul ve yasaya
uygun olduğu anlaşılmakla istinaf isteminin tümüyle reddi gerektiği, İlk Derece
Mahkemesi gerekçesinin aksine bilirkişi raporunda yapılan hesaplamaların hükme
esas alınmadığı, davacı vekilinin 09.04.2021 tarihli bilirkişi raporuna karşı
beyan ve itirazlarının sunumu ile talep edilen miktar doğrultusunda davacının
yıllık izin ücreti ve prim alacağının belirlendiği ve hüküm altına alındığı;
aynı şekilde gerekçeli kararda maddi hataya dayalı olarak dava konusu olmayan
hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarından bahsedildiği,
bu açıklamaların esasen dava konusu prim alacağına ilişkin olduğu, sonuç olarak
davacı lehine hükümde belirtilen miktarlarda yıllık izin ücreti ve prim
alacağına hükmedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı, gerekçeli kararın
üçüncü sayfasının birinci ve ikinci paragrafında belirtilen hesaplamaların
davacı vekilinin belirtilen beyan dilekçesinde bulunduğu, bahsi geçen maddi
hataya dair hususların eleştirilmekle yetinildiği gerekçesiyle davalı vekilinin
istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olarak karar verilmiştir.
C. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk
Dairesinin 23.06.2022 Tarihli ve 2021/3302 Esas, 2022/949 Karar Sayılı Kararı
1. İstanbul 24. İş Mahkemesinin 12.08.2021 tarihli
ve2020/752 Esas, 2021/558 Karar sayılı kararı ile; davacının davalı Bankada
şube müdürü olarak 12.10.1987-10.04.2020 tarihleri arasında çalıştığı, davanın
iş sözleşmesinin işveren tarafından feshedildiği iddiasına dayalı yıllık izin
ve prim alacaklarının tahsili istemine yönelik olduğu, fesih tarihindeki aylık
ücretinin net 15.121,00 TL, brüt ücretinin 15.978,00 TL olduğu, davacının 32
yıl karşılığı 682 gün yıllık izne hak kazandığı ve 328 gün izin kullandığı,
ancak davacıya 2020 yılı Nisan ayı banka ödeme dekontunda 542 günlük izin
ödemesi yapıldığından davacının yıllık izin talebinin yerinde görülmediği;
ayrıca davacının dilekçesinde prim ödemesi yapılmadığını iddia ettiği,
dosyadaki ücret bordroları incelendiğinde davacıya 2018/Mayıs, 2019/Nisan ve
2020/Nisan aylarında prim ödemesi tahakkuku yapıldığı, buna göre davacının prim
talebinin yerinde olduğu gerekçesiyle yıllık izin ücreti alacağının reddine,
prim alacağının ise kabulüne karar verilmiştir.
2. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih
ve sayısı belirtilen karar ile; davalı vekilinin istinaf başvurusunun miktar
bakımından kesin olduğu gerekçesiyle reddine karar verilerek, davacı vekilinin
istinafı üzerine yapılan değerlendirmede, öncelikli sorunun yıllık ücretli izin
alacağının hesaplanmasında esas alınacak temel ücretin tespiti olup dosyaya
sunulu bordro düzeni incelendiğinde, net birim ücret olarak gösterilen meblağın
bankaya ödenecek toplam net tutara yakın olduğu ancak gelirler sütununda
gösterilen 30 günlük ücret ve ikramiye tutarlarının yıl sonunda yükseldiği, yıl
başlarında düşürüldüğü, ücret bordrolarının imzasız oluşu ve davacının taraflar
arasındaki ücret anlaşmasının net ücret üzerinden yapıldığına yönelik beyanı
birlikte değerlendirildiğinde temel ücretin bölünerek bordrolaştırıldığı
kanaatine varıldığından son bordroda “birim ücret” olarak
gösterilen miktarın hesaplamaya esas alınması gerektiği gerekçesiyle davacı
vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü
kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne
kesin olarak karar verilmiştir.
IV. GEREKÇE
A. Uyuşmazlık
Uyuşmazlık, ikale ile iş sözleşmeden doğan borçların
sona erip ermeyeceğine ilişkindir.
B. İlgili Hukuk
1. Bölge adliye mahkemelerinin benzer olaylarda kesin
nitelikteki kararları arasındaki uyuşmazlığın giderilmesi isteminin hukuki
dayanağı, 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un (5235 sayılı
Kanun) 35 inci maddesinde yer alan düzenlemedir.
2. 5235 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinin birinci
fıkrasının (3) üncü bendinde yer alan düzenlemeye göre; “Re’sen veya
bölge adliye mahkemesinin ilgili hukuk veya ceza dairesinin ya da Cumhuriyet
başsavcısının, Hukuk Muhakemeleri Kanunu veya Ceza Muhakemesi Kanununa göre
istinaf yoluna başvurma hakkı bulunanların, benzer olaylarda bölge adliye
mahkemesi hukuk veya ceza dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar
arasında ya da bu mahkeme ile başka bir bölge adliye mahkemesi hukuk veya ceza
dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında uyuşmazlık bulunması
hâlinde bu uyuşmazlığın giderilmesini gerekçeli olarak istemeleri üzerine,
kendi görüşlerini de ekleyerek Yargıtaydan bu konuda bir karar verilmesini
istemek” bölge adliye mahkemesi ceza daireleri başkanlar kurulu ve
hukuk daireleri başkanlar kurulunun görevleri arasında sayılmıştır.
3. 5235 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinin ikinci
fıkrası ise şöyledir:
“(3) numaralı bende göre yapılacak istemler, ceza
davalarında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına, hukuk davalarında ise ilgili
hukuk dairesine iletilir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı uyuşmazlık
bulunduğuna kanaat getirmesi durumunda ilgili ceza dairesinden bir karar
verilmesini talep eder. Uyuşmazlığın giderilmesine ilişkin olarak dairece bu
fıkra uyarınca verilen kararlar kesindir.”
4. Dairemizin 21.10.2020 tarihli ve 2016/28137 Esas,
2020/12795 Karar sayılı kararında ikaleye ilişkin ilkeler şu şekilde
belirtilmiştir:
“…
Bozma sözleşmesi (ikale) yasalarımızda düzenlenmiş
değildir. Sözleşme özgürlüğünün bir sonucu olarak daha önce kabul edilen bir
hukuki ilişkinin, sözleşmenin taraflarınca sona erdirilmesi mümkündür.
Sözleşmenin, doğal yollar dışında tarafların ortak iradesiyle sona erdirilmesi
yönündeki işlem ikale olarak adlandırılır.
İş Kanununda bu fesih türü yer almasa da, taraflardan
birinin karşı tarafa ilettiği iş sözleşmesinin karşılıklı feshine dair sözleşme
yapılmasını içeren bir açıklama (icap), ardından diğer tarafın da bunu kabulü
ile bozma sözleşmesi (ikale) kurulmuş olur.
Bozma sözleşmesinde icapta, iş ilişkisi karşı tarafın
uygun irade beyanı ile anlaşmak suretiyle sona erdirmeye yönelmiştir. Bu
sebeple, ikale sözleşmesi akdetmeye yönelik icap, fesih olarak değerlendirilip,
feshe tahvil edilemez.
Bu anlamda bozma sözleşmesinin şekli, yapılması,
kapsam ve geçerliliği Borçlar Kanunu hükümlerine göre saptanacaktır. Buna
karşılık iş sözleşmesinin bozma sözleşmesi yoluyla sona erdirilmesi, iş
hukukunu yakından ilgilendirdiği için ikalenin yorumunda iş sözleşmesinin
yorumunda olduğu gibi, genel hükümlerin yanı sıra iş hukukundaki “işçi yararına
yorum” ilkesi de göz önünde bulundurulacaktır.
Borçlar Kanunun 23-31 maddeleri arasında düzenlenmiş
olan irade fesadı hallerinin, bozma sözleşmeleri yönünden titizlikle ele
alınması gerekir. Bir işçinin bozma sözleşmesi yapma konusundaki icap veya
kabulde bulunmasının ardından işveren feshi haline özgü iş güvencesi
hükümlerinden yararlanmak istemesi ve yasa gereği en çok bir ay içinde işe iade
davası açmış olması hayatın olağan akışına uygun düşmez.
İş ilişkisi taraflardan her birinin bozucu yenilik doğuran
bir beyanla sona erdirmeleri mümkün olduğu halde, bu yola gitmeyerek karşılıklı
anlaşma yoluyla sona erdirmelerinin nedenleri üzerinde de durmak gerekir. Her
şeyden önce bozma sözleşmesi yapma konusunda icapta bulunanın makul bir
yararının olması gerekir. İş ilişkisinin bozma anlaşması yoluyla sona
erdirildiğine dair örnekler 1475 sayılı İş Kanunu ve öncesinde hemen hemen
uygulamaya hiç yansımadığı halde, iş güvencesi hükümlerinin yürürlüğe
girmesinin ardından özellikle 4857 sayılı İş Kanunu sonrasında
giderek yaygın bir hal almıştır.
Bu noktada, işveren feshinin karşılıklı anlaşma
yoluyla fesih gibi gösterilmesi suretiyle iş güvencesi hükümlerinin bertaraf
edilmesi şüphesi ortaya çıkmaktadır. Bu itibarla irade fesadı denetimi dışında,
tarafların bozma sözleşmesi yapması konusunda makul yararının olup olmadığının
da irdelenmesi gerekir. Makul yarar ölçütü, bozma sözleşmesi yapma konusundaki
icabın işçiden gelmesi ile işverenden gelmesi ve somut olayın özellikleri
dikkate alınarak ele alınmalıdır. Dairemizin 2008 yılı kararları bu yöndedir
(Yargıtay 9.HD. 21.4.2008 gün 2007/31287 E, 2008/9600 K).
Bozma sözleşmesi yoluyla iş sözleşmesi sona eren işçi,
iş güvencesinden yoksun kaldığı gibi, kural olarak feshe bağlı haklar olan
ihbar ve kıdem tazminatlarına da hak kazanamayacaktır. Yine 4447 sayılı Yasa kapsamında işsizlik sigortasından
da yararlanamayacaktır. Bütün bu hususlar, iş hukukunda hâkim olan ibranamenin
dar yorumu ilkesi gibi, hatta daha da ötesinde, ikale sözleşmesinin geçerliliği
noktasında işçi lehine değerlendirmenin gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Tarafların bozma sözleşmesinde ihbar ve kıdem
tazminatı ile iş güvencesi tazminatı hatta boşta geçen süreye ait ücret ve
diğer haklardan bazılarını ya da tamamını kararlaştırmaları da mümkündür. Bozma
sözleşmesinin geçerliliği konusunda bütün bu hususlar dikkate alınarak değerlendirmeye
gidilmelidir.
Bozma sözleşmesinde kıdem tazminatının ödenmesi kararlaştırıldığı takdirde,
kıdem tazminatı 1475 sayılı Yasanın 14 üncü maddesine göre hesaplanmalı ve
anılan maddedeki kıdem tazminatı tavanı gözetilmelidir. Belirtmek gerekir ki,
sözü edilen Yasada düzenlenen kıdem tazminatı tavanı mutlak emredici
niteliktedir.
…”
C. Değerlendirme
1. Bölge adliye mahkemesinin benzer olaylarda kesin
nitelikteki kararları arasında uyuşmazlık bulunması durumunda, 5235 sayılı
Kanun’un 35 inci maddesinde belirtilenler tarafından yapılacak gerekçeli
başvuru sonrasında, mevcut başvuru Hukuk Daireleri Başkanlar Kurulunca
değerlendirilerek Yargıtaydan bu konuda bir karar verilmesi istenilecektir.
2. Bu noktada öncelikle Bölge Adliye Mahkemesi
Başkanlar Kurulunun 5235 sayılı Kanun’un 35 inci maddesine dayanan taleplerle
ilgili olarak dosyanın ilgili daireye gönderilmesine karar verdiği sırada,
uyuşmazlığın hangi daire görüşü doğrultusunda veya ne şekilde giderilmesi
gerektiğine yönelik görüş bildirip bildiremeyeceği ele alınmalıdır. İlgili
hükümde, uyuşmazlığın giderilmesinin gerekçeli olarak istenmesi üzerine bölge
adliye mahkemesi başkanlar kurulunun kendi aralarında toplanacakları ve kendi
görüşlerini de ekleyerek Yargıtaydan bu konuda bir karar verilmesini
isteyecekleri düzenlenmiştir. Kanun’daki “kendi görüşleri” ifadesinden
anlaşılması gereken husus, başkanlar kurulunun bölge adliye mahkemesi kararları
arasında uyuşmazlık bulunup bulunmadığı yönündeki görüşüdür. Uyuşmazlığın
giderilmesinin gerekip gerekmediği veya hangi daire kararı doğrultusunda
giderilmesi gerektiği yönündeki karar, Yargıtay ilgili hukuk dairesince
verilir. Keza ilgili daire uyuşmazlığı mutlaka uyuşmazlık konusu daire
kararları çerçevesinde ele alıp gidermek zorunda değildir. Gerektiği takdirde
uyuşmazlığı, bölge adliye mahkemesi kararlarında belirtilen gerekçelerden
farklı gerekçe ile de giderebilir. Başkanlar kurulunun uyuşmazlığın hangi bölge
adliye mahkemesinin kararı doğrultusunda giderilmesi gerektiği konusunda bir
görüş ortaya koyması, ilgili yasal düzenlemeye aykırı olduğu gibi yargısal bir
faaliyette bulunulması anlamına geleceğinden yerinde de değildir. Somut olayda
Bursa Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulunca daire kararları arasında
uyuşmazlık bulunup bulunmadığının belirlenmesi ile yetinilmesi gerekirken,
uyuşmazlığın hangi daire görüşü doğrultusunda giderilmesi gerektiğinin
belirtilmesi isabetsiz olup eleştirilmesi gerekmiştir.
3. Diğer yandan 5235 sayılı Kanun ile bu Kanun’da
sayılan kişi ve kurumlara tanınan uyuşmazlığın giderilmesini talep etme
hakkı, mutlak biçimde her uyuşmazlığın esasına yönelik çözüm
geliştirilmesine imkân vermez. Uyuşmazlığın giderilmesi talebi bir kanun yolu
olmayıp böyle bir talebin varlığı hâlinde
Yargıtayca temyiz incelemesine benzer bir inceleme
yapılması da mümkün değildir.
4. Yukarıda özetlerine yer verilen başvuru konusu
dosyalarda 5235 sayılı Kanun anlamında benzer olaylar bulunduğu
sonucuna varılabilir. Şüphesiz benzer olaylardan söz edebilmek için davaların
taraflarının aynı olması yahut olaylar arasında mutlak bir özdeşlik bulunması
gerekmemektedir. Ancak bazı dava dosyalarındaki maddi vakıaların fazlasıyla
farklılık göstermesi farklı sonuçlara ulaşılmasına neden olabilir.
5. Başvuru konusu davalara ait kararlar
incelendiğinde; Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesince dosyaya
sunulan ikalede davacıya kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti ve
ek olarak net ücretin 6 katı tutarında ödeme yapılmasının kararlaştırıldığı ve
belirtilen miktarların ödenmediğine dair bir iddia bulunmadığı, yapılan
ödemeyle borç sona erdiğinden davacının daha fazla alacağının bulunduğuna
yönelik işverenden talepte bulunmasının dayanağı bulunmadığı, taraflar
arasındaki alacak ve borç ilişkisinin temelinde yer alan ikaleye göre
değerlendirme yapılması gerektiği, bu itibarla İlk Derece Mahkemesince bakiye
yıllık izin alacağının kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu, prim alacağı
yönünden ikalenin kapsamı ve işyeri kayıtlarına göre eksik ödemenin bulunmadığı
anlaşıldığından bu alacak kalemi yönünden davanın reddine karar verilmesinin
yerinde olduğu gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden
esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine kesin olarak karar
verilmiştir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 29 ve 31. Hukuk Dairelerince ise
ispat ve ödeme durumuna göre davacıların prim ve yıllık ücretli izin alacağı
bulunup bulunmadığı değerlendirilerek karar verilmiştir.
6. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk
Dairesinin 2021/3302 Esas sayılı dosyasında, davacı tarafın istinaf
dilekçesinde de belirttiği üzere dosyaya sunulan ikale sözleşmesi belgesi
fotokopi olup davacı imzası bulunmamaktadır. Dolayısıyla Bursa Bölge Adliye
Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin 07.02.2023 tarihli ve 2021/1992 Esas, 2023/271
Karar sayılı kararı ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesinin
23.06.2022 tarihli ve 2022/3302 Esas, 2022/949 Karar sayılı kararları arasında
ikalenin yıllık izin ve prim alacağı bakımından borcu sona erdirip
erdirmediğine ilişkin bir çelişki olduğundan söz edilemeyeceğinden, 5235 sayılı
Kanun’un 35 inci maddesi kapsamında bir uyuşmazlık söz konusu değildir.
Açıklanan bu maddi ve hukuki olgular karşısında Bursa Bölge Adliye Mahkemesi
12. Hukuk Dairesinin 07.02.2023 tarihli ve 2021/1992 Esas, 2023/271 Karar
sayılı kararı ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesinin
23.06.2022 tarihli ve 2022/3302 Esas, 2022/949 Karar sayılı kararları arasında
uyuşmazlığın giderilmesine yer olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
7. Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi
tarafından dosya içerisinde bulunan ikalenin borcu sona erdirdiği gerekçesiyle
taleplerin reddi gerektiği değerlendirilmiş, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi
29. Hukuk Dairesince ise dosya içerisinde bulunan ikalede kararlaştırılan
miktar mahsup edilmek suretiyle ispat durumuna göre yıllık izin ve prim
alacaklarının hüküm altına alınması doğru bulunmuştur.
8. İkale bir sözleşme olup tek taraflı irade
açıklaması niteliğindeki fesihten farklıdır. Sözleşme özgürlüğünün bir sonucu
olarak daha önce kabul edilen bir hukuki ilişkinin, sözleşmenin taraflarınca
sona erdirilmesi mümkündür. İş sözleşmesi de diğer sözleşmeler gibi işçi ve
işverenin karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarının varlığı hâlinde
ikale yolu ile sona erdirilebilir (Muhittin Astarlı,İş Hukukunda İkale (Bozma
Sözleşmesi), Ankara, İkinci Baskı, 2016, s.29-30).
9. Dairemizin İlgili Hukuk kısmının
(4) numaralı paragrafında yer verilen kararda da ifade edildiği üzere, ikaleye
ilişkin yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. Sözleşme özgürlüğünün bir sonucu
olarak daha önce kabul edilen bir hukuki ilişkinin, sözleşmenin taraflarınca
sona erdirilmesi mümkündür. Öğretide ikale (bozma sözleşmesi); sözleşme ile
kurulan hukuki ilişkinin, sözleşme özgürlüğü kapsamında tarafların karşılıklı
iradelerine dayanan yeni bir sözleşme ile ortadan kaldırılmasına ilişkin
sözleşme olarak tanımlanmıştır. İkale ile işçi ve işveren, aralarındaki iş
sözleşmesini ortadan kaldırmak suretiyle sözleşmenin taraflar bakımından yeni
haklar ve borçlar doğurmasına engel olmaktadırlar. Hak ve borçlar geleceğe
etkili olarak ortadan kalktığından, tarafların sözleşmenin sona ermesinden önce
doğmuş olan hakları baki kalmaktadır. Dolayısıyla ikalenin mevcut doğmuş hak ve
borçlar üzerinde bir etkisi bulunmamaktadır. Bu nedenle işçinin ödenmemiş
ücretlerini, ücret eklerini, fazla çalışma ücretlerini, kullandırılmayan yıllık
izin ücretlerini talep hakkı devam eder. İkale tarihinden önce doğmuş ve henüz
ifa edilmemiş borçlardan işverenin kurtarılması ise ibra ile mümkündür
(Muhittin Astarlı, “İkale İçeriğinde Yer Alan İbra Hükümlerinin Geçerliliği
Sorunu”, Sicil İş Hukuku Dergisi, S.34, 2015, s.42, 43-44; Hamdi
Mollamahmutoğlu, Muhittin Astarlı, Ulaş Baysal, İş Hukuku, Ankara, Güncellenmiş
7. Baskı, 2022, s.792).
10. Yapılan açıklamalara göre ikale ile sözleşme
ileriye etkili şekilde sona erdirildiğinden, iş sözleşmesinden doğan
alacakların ikale ile son bulacağından söz edilemez. Bu nedenle Bursa Bölge
Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi tarafından ikale ile yıllık izin ve prim
alacakları yönünden borcun sona ermiş olduğunun kabul edilmesi hatalıdır.
11.İşçilere kıdem ve ihbar tazminatları ile ek ödeme
olarak net 6 aylık ücret ödeneceğine ilişkin uyuşmazlığın giderilmesi istemine
konu ikalelerde, icabın işverenden geldiği anlaşılmakta olup yapılan protokolde
yıllık izin ücreti olarak ödenecek miktar da belirtilmiş ve belirtilen
ödemeleri takiben prim dâhil tüm ücret ve sosyal hakların alınmış olacağı ve
işçinin işverenden başka hiçbir hak ve alacağının kalmayacağı
kararlaştırılmıştır. 6098 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden sonra düzenlenmiş
olan bu ikalelerin içeriğinde açıkça ibra kaydının geçmediği gibi bir an için
işçinin, işvereni işçilik alacakları konusunda ibra ettiği düşünülse dahi bu
tür bir düzenlemenin 6098 sayılı Kanun’un 420 nci maddesi koşullarını
taşımadığından geçerli olduğunun kabulü mümkün değildir. Hâl böyle olunca ispat
durumuna göre yıllık izin ve prim alacaklarının bulunup bulunmadığı, varsa tam
olarak ödenip ödenmediğinin belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
Açıklanan nedenle Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi ile İstanbul
Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesi kararları arasındaki uyuşmazlığın,
ikale ile sözleşmeden doğan borcun sona ermediğini kabul etmesi bakımından
İstanbul 29. Hukuk Dairesi doğrultusunda giderilmesi gerekir.
V. KARAR
1.Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin
07.02.2023 tarihli ve 2021/1992 Esas, 2023/271 Karar sayılı kararı ile İstanbul
Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesinin 16.05.2022 tarihli ve 2021/2775
Esas, 2022/1236 Karar sayılı kararı arasındaki uyuşmazlığın; ikale ile
sözleşmeden doğan borcun sona ermediğini kabul etmesi bakımından İstanbul 29.
Hukuk Dairesi doğrultusunda giderilmesine,
2. Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin
07.02.2023 tarihli ve 2021/1992 Esas, 2023/271 Karar sayılı kararı ile İstanbul
Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesinin 23.06.2022 tarihli ve 2022/3302
Esas, 2022/949 Karar sayılı kararı arasında 5235 sayılı Kanun’un 35 inci
kapsamında bir uyuşmazlık bulunmadığından uyuşmazlığın giderilmesine yer
olmadığına,
3. Dosyanın Bursa Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk
Daireleri Başkanlar Kuruluna gönderilmesine,
4. Karardan bir örneğin Bölge Adliye Mahkemelerinin
hukuk dairelerine bildirilmesi için Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel
Sekreterliğine gönderilmesine,
07.11.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar
verildi.