2 Ekim 2013 Çarşamba

İBRANAME - YENİ BORÇLAR KANUNU ÇERÇEVESİNDE


İbraname;

Ø  En geniş anlamıyla “Aklama” anlamına gelir. İşçi ve İşveren arasındaki sözleşmenin ne şekilde olursa olsun sona ermesini takiben kazanılmış tüm karşılıklı hakların yerine getirildiğini gösteren belgedir. Genel olarak da sözleşmenin feshinden sonra düzenlenir. Her iki taraf için de önemli bir ispat belgesi olarak iş hayatında yer alır.

Ø  Yargıtay 9.Hukuk Dairesi’nin 28.06.2010 tarihli 2008/33370 Esas 2010/20672 Karar sayılı ilamında belirtildiği gibi .. ibraname, bir borcun tam ya da kısmen ifa edilmeden sona ermesini sağlayan özel sukut nedeni olarak kabul edilmelidir. Bu noktada ibra sözleşmesinin ödeme yönünde bir anlaşma olmadığı, borcun sona erme şekillerinden biri olduğu belirtilmelidir. olarak tanımlanmaktadır.

Uzun bir süre İsviçre Medeni Kanunu'nun 115. maddesinde düzenlenmiş olmasına karşın, 818 sayılı Borçlar Kanunu (mülga) ile 4857 sayılı İş Kanunu'nda herhangi bir düzenleme bulunmadığından mahkemeler tarafından Yargıtay içtihatları doğrultusunda karar verildi.
Esasen yaşanan birçok hukuksuzluk nedeniyle açılan sayısız dava bu sorunların çözümü ile ilgili olarak mahkemeleri çok meşgul etti. Şeklen ve süre anlamında herhangi bir tanımı olmayan ibraname için de hatalar ve anlaşmazlıklar doğması kaçınılmazdı.  Yine bunların yanında kazanılmış hakların yerine getirilmeden ibranamenin tanzim ve imzasını da beklememek gerekir.
Yasalarda bulunan bu eksiklik 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 420. maddesi ile giderildi. Aslında Yargıtay içtihatları doğrultusunda yıllardır yasa haline gelen uygulama hususları yazıya döküldü ve kanun maddesi haline getirildi.  

Yasanın ilgili maddesi şöyledir;

V. Ceza koşulu ve ibra

Hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir.

İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür.
Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur.
İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün tazminat alacaklarına da uygulanır.”

Yani şu hususlara özellikle dikkat edilecek,

1.      İbraname yazılı olmalıdır
2.     Hizmet Sözleşmesi'nin sona erme tarihiyle ibraname tarihi arasında en az 1 aylık süre bulunmalıdır
3.      İbranamede, ibra konusu alacakların türü (kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, ücret alacağı, fazla mesai ücreti, yıllık izin ücret alacağı vb) tek tek ve bedelleriyle birlikte yazılmalıdır
4.      Ödeme konusu haklar eksiksiz olmalıdır
5.      Ödemeler banka kanalıyla yapılmalıdır

Diğer yandan, yukarıda belirtilen 1 aylık bekleme süresi ibranamenin düzenleme tarihi ile ilgili olup, ödemeyi (ifayı) durdurmaz. Dolayısıyla işveren işçiye ödeme yapmak için 1 aylık süreyi beklemek zorunda değildir.

İbraname sadece işçinin hak kazandığı alacakları hakkında düzenlenmelidir.

Öte taraftan İbra sözleşmesi varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçları ihtiva etmemesi gerekmektedir. Uygulamamızda sıkça karşılaştığımız ve Yargıtay incelemesinden geçerek onanan birçok Yerel Mahkeme kararları ile tartışmalı borçlara ilişkin ibranamelerin söz konusu alacaklar yönünden geçersizliğine hükmedilmiştir. Bu durum işveren tarafından işçiye imzalatılan ibranamede yer alan bir takım borç kalemlerine, örneğin fazla mesai alacağı gibi, ilişkin olarak yaptığı savunmada işçiye fazla mesai yaptırılmadığı iddia edilmesi halinde gerçekleşmektedir.

Yerel Mahkemeler böyle bir durumda ibranamenin doğmamış bir borca ilişkin olarak verilemeyeceği gerekçesiyle ibranamenin geçersizliğine hükmetmektedirler.
 

Yazımızın başlangıcında Yukarıda alıntısı yapılan Yargıtay kararına göre Türk Hukukunda işçi işveren ilişkisi bağlamında Hizmet sözleşmeleri açısından ibraname Yargıtay kararları ışığında özel olarak düzenlenmiş olmaktadır.

Bu bakımdan 6098 Sayılı Borçlar Kanunun Hizmet Sözleşmelerinde ceza koşulu ve ibrayı düzenleyen 420. Maddesinin gerekçesinde ise “ibra sözleşmesi işçinin haklarını yeterince korumuyor veya aşırı ölçüde sınırlıyorsa ve bu durumlar açıkça belli ise işçi, böyle bir ibra sözleşmesinin, hizmet ilişkisin sona erdiği tarihten başlayarak iki yıl içinde iptalini isteyebilecektir” denilmek suretiyle böyle bir vakıanın varlığında işçiye iki yıllık bir süre içinde bu iddiasını dava etme imkanı düzenlenmiştir. 

Bu yeni madde üzerinden de hukuki sonuçlar oluşmuş ve yayınlanmış Yargıtay kararları da olduğunu hatırlatmakta yarar görüyoruz.
Esasen bu düzenleme çok net olmasına rağmen Borçlar yasasında başka bir düzenleme de mevcut, işin ilginç yada sıkıntılı durumu da kanımızca burada. Yasanın “Borçların ve Borç İlişkilerinin Sona Ermesi, Zamanaşımı - BİRİNCİ AYIRIM - Sona Erme Hâlleri” bölümünde Md.132;

B. İbra
MADDE 132- Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir.

Demektedir. Burada Sözleşme serbestisi kuralına dayalı olarak ibra da serbest şekilde yapılabilir denmektedir. Esasen ibranamenin bu maddeye atıf edilerek hazırlandığını ifade etmek 420 maddeye bağlılığı kaldırabilir görünüyor. Bu maddeye dayalı herhangi bir yargı kararı yok. Yargı yoluyla veya bir düzenlemeyle bu çelişkinin açıklığa kavuşmasını beklemek zorundayız. Bu sürece kadar kanımızca, yargı kararlarının oluşumu nedeniyle de, 420. Madde amir hüküm olarak yer almaya devam edecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder