21 Ekim 2013 Pazartesi

SON DÖNEM ÖNEMLİ ÖZELGELER

Vergi uygulamalarındaki en önemli sorun “tereddütlerdir”. Bu tereddütlerin giderilmesi için başvurulan en önemli yol Özelgelerdir (Mukteza). Özelgelerin önemi, yazılan içeriğe uygun yapılan işlemlerden dolayı, yasaya aykırı dahi olsa, hiçbir cezai yükümlülük taşınmamasıdır. Ancak Özelgeler kişi veya şahsa özeldir ve verilen mükellefi bağlar, herhangi bir özelge yol gösterici olsa da başkası adına verilmiş bir özelgeye dayalı olarak yapılan bir işlem diğer bir mükellefi koruyucu özelliğe sahip değildir.
Vergi Usul Yasasının;
Madde No 413
Kapsam 
(6009 sayılı Kanunun 15 inci maddesiyle değişen madde Yürürlük; 01.08.2010)Mükellefler, Gelir İdaresi Başkanlığından veya bu hususta yetkili kıldığı makamlardan, vergi durumları ve vergi uygulaması bakımından müphem ve tereddüdü mucip gördükleri hususlar hakkında yazı ile izahat isteyebilir.
Gelir İdaresi Başkanlığı, kendisinden istenecek izahatı özelge ile cevaplandırabileceği gibi, aynı durumda olan tüm mükellefler bakımından uygulamaya yön vermek ve açıklık getirmek üzere sirküler de yayımlayabilir.
Sirküler ve özelgeler, Gelir İdaresi Başkanlığı bünyesinde, Gelir İdaresi Başkanı veya tevkil edeceği bir başkan yardımcısının başkanlığında en az üç daire başkanından müteşekkil bir komisyon marifetiyle oluşturulur.
Söz konusu komisyonda oluşturulmuş sirküler veya özelgeler ile konu, kapsam ve ilgili olduğu mevzuat bakımından tamamen aynı mahiyeti taşıyan bir hususta izahat talebinde bulunulması halinde, komisyon tarafından oluşturulan sirküler veya özelgelere uygun olmak şartıyla Gelir İdaresi Başkanlığı taşra teşkilatı tarafından da özelgeler verilebilir.
Sirküler ve vergi mahremiyetine ilişkin hükümler gözönünde bulundurulmak şartıyla özelgeler, Gelir İdaresi Başkanlığınca internet ortamında yayımlanır.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikle belirlenir.(**)

(*) (6009 sayılı Kanunla değişmeden önceki şekli)Mükelleflerin İzahat Talebinde Bulunabilecekleri
(**) (6009 sayılı Kanunla değişmeden önceki şekli) Mükellefler, Maliye Bakanlığından veya Maliye Bakanlığının bu hususta yetkili kıldığı makamlardan vergi durumları ve vergi uygulanması bakımından müphem ve tereddüdü mucip gördükleri hususlar hakkında izahat isteyebilirler.
Yetkili makamlar yazı ile istenecek izahatı (4962 sayılı Kanunun 17/A-b maddesiyle değişen ibare Yürürlük; 07.08.2003)yazı ile veya sirkülerle(1) cevaplamak mecburiyetindedirler.
Alacakları cevaplara göre hareket eden mükelleflerin bu hareketleri cezayı istilzam etse dahi ceza kesilmez.
(1)(4962 sayılı Kanunla değişmeden önceki ibare) en kısa bir zamanda

Açıklamaları yer almaktadır. Eni Sistematikte artık merkezi bir yapı oluşturulmuş ve farklı özelgeler verilmesinin de önüne geçilmiş bulunmaktadır. Mali İdarenin yine maddede yer alan “Sirküler” yöntemiyle meydana gelen uyumsuzluk ve tereddütlere yön verdiği ve açıklık getirdiği de bilinmektedir.
Yazımızın konusunu çokça sorulan sorulara Özelgeler yoluyla verilmiş cevaplar ve artık kesinlik kazanmış uygulamalar hakkındaki özelgeler oluşturmaktadır.
"Aciz Vesikası" ve "Semeresizlik Belgesi’ne" bağlanan alacaklarının değersiz alacak addedilip edilemeyeceği ve şüpheli halde olan alacakların ortaklara temliki .
01.03.2012 tarih ve 68 sayılı özelge:
Değersiz alacak; kaybedilmiş, tahsiline artık imkân kalmamış, değeri sıfıra inmiş bir alacaktır. Kanuni düzenlemeye göre alacağın tahsil imkânının kalmadığının, kazai bir hükümle veya kanaat verici bir vesika ile tevsik edilmesi icap etmektedir.
Kazai bir hükümden anlaşılması gereken, alacağın tahsili için kanun yollarına başvurulmuş olması, icra takibinin yapılmış bulunması, bu müracaatlar ve takipler sonunda, alacağın ödenmeyeceğine hakim tarafından hükmedilmiş olması; kanaat verici vesika teriminden ise ödemeyi imkansız hale getirmiş hal ve sebepler sonucu ortaya çıkmış belgeler anlaşılmalıdır. Alacağın tahsil güçlüğünün objektif ve inandırıcı belgelerle ortaya konması değersiz alacak uygulaması bakımından büyük önem taşımaktadır. Aksi takdirde alacakların tahsilinin mümkün olmadığının takdiri mükellefe bırakılmış olur. Böyle bir boşluk bırakmamak amacıyla kanun koyucu değersiz hale geldiği ileri sürülen alacağın ciddi olarak takip edildiğine ilişkin çabaların kazai bir hüküm veya kanaat verici bir vesika ile tevsikini öngörmüştür.
Kanaat verici bir vesikadan ne anlaşılması gerektiği hususunda ise kanunda yeterli açıklık bulunmamaktadır. Vergi hukuku uygulaması bakımından kanaat verici vesikalara örnek olarak aşağıdaki belgeler sayılabilir.
  • Borçlunun herhangi bir mal varlığı bırakmadan ölümü veya Medeni Kanun’un 31 ve izleyen maddelerine göre mahkemelerce borçlu hakkında verilen gaiplik kararı ve mirasçıların da mirası reddettiklerine dair sulh hukuk mahkemelerince verilmiş bulunan mirası red kararı
  • Borçlu aleyhine alacaklı tarafından açılan davayı borçlunun kazandığına dair mahkeme kararı
  • Mahkeme huzurunda alacaktan vazgeçildiğine ilişkin olarak düzenlenmiş belgeler
  • Alacaktan vazgeçildiğine dair konkordato anlaşması
  • Borçlunun dolandırıcılıktan mahkûm olması ve herhangi bir malvarlığı bulunmadığını belgeleyen resmi evrak
  • Borçlunun adresinin saptanamaması nedeniyle icra takibat dosyasının kaldırıldığını ve yasal süresi içerisinde yenileme talebinde de bulunulmadığını gösteren icra memurluğu yazısı
  • Gerek doğuşu gerekse vazgeçilmesi bakımından belli ve inandırıcı sebepleri olmak şartıyla alacaktan vazgeçildiğini gösteren anlaşmalar, (Alacaklının tek taraflı irade beyanı ile alınmasından vazgeçilen alacakların, değersiz alacak olarak zarar kaydı mümkün değildir.:
  • Ticaret mahkemesince borçlu hakkında verilmiş ve ilgili masa tarafından tasfiyeye tabi tutulmuş bulunan iflas kararına ilişkin belgeler.

Bir alacağın şüpheli hale gelebilmesi için ya alacak dava veya icra safhasında bulunmalı ya da yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklardan oluşmalıdır.
Şüpheli alacaklara karşılık ayırmak için mahkemeye dava, icra müdürlüğüne takip için dilekçe verilmiş olması alacağın dava veya icra safhasında olduğunu göstermekle beraber bu başvuruların takibi gerekmektedir.
Aciz vesikası, alacağını tamamen alamamış olan alacaklıya, ödenmeyen alacak miktarı için verilen bir belgedir. Bu belgenin verilmesi ile alacaklının alacağı son bulmaz, hatta alacaklının durumu kısmen kuvvetlendirilmiş olur. Örneğin alacağın zamanaşımı süresi belgenin düzenlenmesinden itibaren yirmi yıl olur ve artık borçlu borcunun olmadığını iddia edemez. Başka bir deyişle aciz belgesi İcra İflas Kanunu’nun 68. maddesi anlamında borç ikrarını içeren bir belge olup, alacağın değersiz olduğuna ilişkin bir vesika değildir. Bu nedenle bir alacağın aciz belgesine bağlanmış olması, alacağın gelecekte tahsil edilme imkânını ortadan kaldırmamaktadır. Bu açıklamalara göre, şüpheli alacak karşılığı ayrılan ancak takip sonucu aciz vesikası alınan alacaklar için değersiz alacak ayrılması mümkün değildir.
Semeresizlik belgesi borçlunun bilinen tüm adreslerinde yapılan icra işlemlerinin sonuçsuz kalması ve borçlunun haciz yapılacak başkaca adresinin tespit edilememiş olması, ilgili yerlere yapılan haciz müzekkerelerinden herhangi bir sonuç alınamaması ve tahsilat yapılamadığını gösteren alacaklının talebi üzerine icra müdürlüğünce alacaklıya verilen bir belgedir.
Söz konusu belge ile borçlunun borcu ortadan kalkmamakta olup, borçlunun tespit edilebilecek bir adresi bulunması halinde icra işlemine devam edilebilecektir. Bu nedenle semeresizlik belgesinin de alacaklı açısından değersiz alacağın ispatı açısından kanaat verici vesika olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
Kanun veya sözleşme ile veya işin mahiyeti gereği yasaklanmadıkça borçlunun rızası aranmaksızın alacağın üçüncü bir şahsa temlik edilebilmektedir. Ancak yazılı şekilde olmadıkça alacağın temliki muteber olmamaktadır.
Temlik edilen alacağın, alacak talep hakkı temlik edilen şahıslara geçeceğinden, Kanun’un amir hükümlerine uygun şekilde temlik edilen alacak, temlik eden açısından ortadan kalkacaktır.
Takibi devam eden ve şüpheli alacak karşılığı ayrılan alacakların özel hukuk hükümleri uyarınca yapılan sözleşmeye istinaden ortaklara temlik edilmesi durumunda bu tutarlar için şüpheli alacak karşılığı ayrılamayacağından, bunların temliknamenin düzenlendiği dönemde kâr / zarar hesabına intikal ettirilmesi gerekmektedir.
05.03.2012 tarih ve 72 sayılı özelge:
Vergi Usul Kanunu’nun 262.[1] maddesinde ifade edilen maliyet kavramı gereği, işletmenin aktifine dahil olup henüz itfa edilmemiş fabrika binasının yıkılması durumunda, yıkım masrafları ile birlikte binanın itfa edilmemiş bedelinin diğer bir ifadeyle bakiye net defter değerinin de yeni yapılan binanın maliyetine dahil edilmesi gerekmektedir.
26.08.2011 tarih ve 102 sayılı özelge:
Faturaların sıra numarası dahilinde teselsül etmemesi durumu belge nizamına uygun bulunmamakla birlikte; olayın gerçek mahiyetinin ispatı açısından, Vergilendirme Müdürlüğünce tanzim edilecek tutanak ile atlanan faturaların seri ve sıra numaralarının tespit edilmesi durumunda bahsi geçen faturaların kullanılması mümkün bulunmaktadır.
Diğer taraftan, Vergi Usul Kanunu’nun "Fatura nizamı" başlıklı 231/1. maddesinde belirtilen usul ve şartlara uyulmaması durumunda, aynı Kanun’un352/II-7. maddesi uyarınca II. derece usulsüzlük cezası kesilir.
21.10.2011 tarihli özelge:
Vergi uygulamaları bakımından faturada imzanın bulunması zorunludur. Faturanın şekil ve nizamına ilişkin esaslara uyulmak koşuluyla, imzaya yetkili olanın imzasının notere tasdik ettirilip anlaşmalı matbaada fatura üzerine bastırılmak suretiyle faturanın hazır imzalı olarak kullanılabilmesi mümkündür.
İmzası faturalar üzerine anlaşmalı matbaada bastırılan yetkilinin görevinden ayrılması halinde, bu yetkilinin imzasının matbu olduğu faturalar artık kullanılamaz.
17.05.2011 tarihli özelge:
Faturaların sıra numarası dahilinde teselsül etmemesi durumu, belge nizamına uygun bulunmamaktadır. Bununla birlikte, olayın gerçek mahiyetinin ispatı açısından, Vergilendirme Müdürlüğünce tanzim edilecek tutanakla, atlanan faturaların seri ve sıra numaralarının tespit edilmesi durumunda, atlanan faturaların kullanılması mümkün bulunmaktadır.
Öte yandan, Vergi Usul Kanunu’nun fatura nizamı başlıklı 231.[2] maddesinde belirtilen usul ve şartlara uyulmamış olduğundan, yukarıda bahsedilen fiil için II. derece usulsüzlük cezasının kesilmesi gerekir.
17.05.2011 tarih ve B.07.1.GİB.4.16.17.02-VUK-10-28-67 sayılı özelge:
Lazer yazıcı ile aynı anda veya arka arkaya alınacak dökümlerde her faturanın aslı ile örneğinin aynı bilgileri içermesi, düzenlenen belge aslı ile örnek sayısının belge üzerinde belirtilmesi, faturanın seri ve sıra numarası takip etmesi ve bu özellikleri taşıyacak belgenin anlaşmalı matbaalarda bastırılması şartlarıyla lazer yazıcılar kullanılarak fatura düzenlenmesi mümkün bulunmaktadır. Ayrıca, istenirse faturanın aslı ve örnekleri farklı renkler içerecek şekilde olabilecektir.
04.04.2011 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.19.02-019.01-230 sayılı özelge:
Mahkemeye dava veya icra merciine takip dilekçesinin verilmiş olması, alacağın dava veya icra safhasına intikal ettiğini gösterir. Ancak şekli bir başvuru alacağın şüpheli sayılması için yeterli değildir. Bir alacağın dava veya icra safhasında olduğunun kabulü için mahkemeye dava veya icra merciine takip için dilekçe verilmiş olması, ancak gerek mahkemeye gerek icra merciine yapılan başvuruların ciddiyetle takip edilmesi gerekmektedir.
Yurt dışından olan alacakların şüpheli hale geldiğinin ispatlanabilmesi için ticari iş yapılan firmanın mukim olduğu ülkenin mahkemelerinde dava açılması veya icra takibinde bulunulması gerekmektedir. Yurt dışından olan alacakların dönem sonunda değerlemesi nedeniyle oluşacak kur farkları da asıl alacağın akıbetine tabi olduğundan asıl alacak şüpheli hale geldikten sonra bu alacağa bağlı olarak oluşan kur farkları için de şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün bulunmaktadır.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, yurt dışından olan alacaklarınız için iş yaptığınız firmanın mukim olduğu ülkenin mahkemelerinde dava açılması veya ilgili ülkenin icra mevzuatı uyarınca icra takibine başlanılması halinde alacağın Vergi Usul Kanununun 323 üncü maddesine göre şüpheli hale geldiği kabul edilebilecek olup söz konusu takiplere başlanıldığı hesap döneminde karşılık ayrılması mümkün bulunmaktadır.
28.02.2012 tarih ve 99 sayılı özelge:
Satın alınan ve eğitim faaliyetlerinde kullanılmak üzere vakıf üniversitesine bağışlanacak olan binek otomobilin maliyet bedeli veya kayıtlı değeri, bu değer mevcut değilse Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre takdir komisyonlarınca tespit edilecek değerinin tamamının, fatura düzenlenmesi ve düzenlenecek faturanın arka yüzüne faturada belirtilen değerlerin ilgili üniversite tarafından bağış veya yardım olarak alındığına ilişkin şerh konularak yetkili kimselere imzalattırılması suretiyle, kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde ayrıca gösterilerek kurumlar vergisi matrahından indirilmesi mümkündür.
Bağışın yapıldığı dönemde faaliyetin zararla sonuçlanmış olması veya kurum kazancınızın yetersiz olması nedeniyle indirilemeyen bağış tutarının daha sonraki yıllarda indirim konusu yapılması veya zarar olarak devretmesi ise mümkün değildir.
20.12.2011 tarih ve 2238 sayılı özelge:
Gemi ve yatların işletilmesinden ve devrinden elde edilen kazançların istisnadan yararlanabilmesi için, gemi ve yatların Türk Uluslararası Gemi Siciline kayıtlı olması zorunlu olup devir halinde istisnadan yararlanılabilmesi için, devir sonrasında da anılan sicile kaydın devam etme zorunluluğu bulunmaktadır.
Bu çerçevede, gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin,
  • Türk Uluslararası Gemi Siciline kayıt ettirdikleri gemilerin ve yatların işletilmesinden elde ettikleri kazançlar ile
  • Türk Uluslararası Gemi Siciline kayıt ettirdikleri gemilerin ve yatların işletilip işletilmediğine bakılmaksızın aynı sicile bir başkası adına tescil edilmek üzere devrinden elde ettikleri kazançlar, gelir ve kurumlar vergisinden istisna olacaktır.

Bu hüküm ve açıklamalara göre, işletmeye ait geminin hurdaya ayrılarak satılması karşılığında elde edilen kazancın kurumlar vergisinden istisna edilmesi mümkün bulunmamaktadır.
07.09.2011 tarihli özelge:
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 15. maddesinin birinci fıkrasında kimlerin tevkifat yapacağı belirtilmiştir. Aynı maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde ise Gelir Vergisi Kanunu’nda belirtilen esaslara göre istihkak sahiplerinin kurumlar vergisine mahsuben, birden fazla takvim yılına yaygın inşaat ve onarım işleri ile uğraşan kurumlara bu işleri ile ilgili olarak yapılan hakediş ödemeleri üzerinden tevkifat yapılacağı hükme bağlanmıştır. Tevkifat oranı 2009/14594 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile %3 olarak belirlenmiştir.
Bir işin Gelir Vergisi Kanunu’nun 42. maddesi kapsamına giren inşaat ve onarma işlerinden olması için, yapılan işin inşaat ve onarma işi olması, birden fazla takvim yılına sirayet etmesi ve taahhüde bağlı olarak yapılması gerekmektedir. Dolayısıyla anılan madde kapsamına girmeyen işler dolayısıyla yapılan ödemelerden tevkifat yapılmayacaktır.
Geçici ve kesin kabul usulüne tabi olan ve birden fazla takvim yılına sirayet eden inşaat ve onarma işinde geçici kabulün yapıldığını gösteren tutanağın idarece onaylandığı tarih, diğer hallerde işin fiilen tamamlandığı veya fiilen bırakıldığı tarih bitim tarihi olarak kabul edilmektedir.
2007 takvim yılında başlayıp birden fazla takvim yılına sirayet eden inşaat işinin 10.11.2009 tarihinde feshedilmesi halinde, sözleşmenin feshedildiği tarih işin bitim tarihi olarak kabul edilmesi ve bu tarihten sonra işveren tarafından söz konusu iş nedeniyle yapılacak ödemeler üzerinden tevkifat yapılmaması gerekmektedir.
17.01.2012 tarih ve 48 sayılı özelge:
Kiralama yoluyla edinilen veya işletmeye dahil olan araçlara ilişkin giderlerin, bu araçların işte kullanıldıklarının Vergi Usul Kanunu’nun 3.maddesinin (b) bendi gereği ispatı halinde, Gelir Vergisi Kanunu’nun 40. maddesinin (5) numaralı bendine; işletmeye kayıtlı araçlara ilişkin olarak ayrılan amortismanların da bu Kanun’un 40. maddesinin (7) numaralı bendine istinaden kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılması mümkün bulunmaktadır.
Şirket personelinin işyerine geliş gidişlerini kolaylaştırmak maksadıyla toplu taşıma dışında tahsis edilen araçlar ile yönetim kurulu üyelerine bu sıfatları dolayısıyla tahsis edilen araçların, işle ilgili olarak kullanılmadıkları (işe geliş-işten dönüş, hafta sonu tatili, bayram tatili vb.)dönemlere ilişkin giderlerden şirket tarafından karşılanan kısmının net ücret olarak değerlendirilmesi ve bu ödemelerin tevkifata tabi tutuldukları brüt tutarlarının Gelir Vergisi Kanunu’nun 40. maddesinin (1) numaralı bendi kapsamında kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılması mümkün bulunmaktadır.
Yönetim kurulu üyelerine bu sıfatları dolayısıyla ödenen veya sağlanan para, ayın ve menfaatlerin yanı sıra bu görevleri dolayısıyla tahsis edilen araçlar nedeniyle ücret kabul edilen ödemelerin Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 13. maddesinde yer alan "Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı" hükümlerine göre ayrıca değerlendirilmesi gerekir.



[1] MALİYET BEDELİ: Madde 262 – Maliyet bedeli, iktisadi bir kıymetin iktisap edilmesi veyahut değerinin artırılması münasebetiyle yapılan ödemelerle bunlara müteferri  bilumum giderlerin toplamını ifade eder.
[2] FATURA NİZAMI: Madde 231 - (2365 sayılı Kanunun 35'inci maddesiyle değişen madde) Faturanın düzenlenmesinde aşağıdaki kaidelere uyulur:
1.       Faturalar sıra numarası dahilinde teselsül ettirilir. Aynı müessesenin muhtelif şube ve kısımlarında her biri aynı numara ile başlamak üzere ayrı ayrı fatura kullanıldığı takdirde bu faturaları şube ve kısımlarına göre şube veya kısmın isimlerinin yazılması veya özel işaretle seri tefriki yapılması mecburidir.
2.       Faturalar mürekkeple, makine ile veya kopya kurşun kalemi ile doldurulur.
3.       Faturalar en az bir asıl ve bir örnek olarak düzenlenir. Birden fazla örnek düzenlendiği takdirde her birine kaçıncı örnek olduğu işaret edilir.
4.       Faturaların baş tarafında iş sahibinin veya namına imzaya mezun olanların imzası bulunur.
5.       (3239 sayılı Kanunun 20'nci maddesiyle değişen bent) Fatura, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azamî (5035 Sayılı Kanunun 48/1-b maddesiyle değişen ibare. Geçerlilik:01.01.2004; Yürürlük:02.01.2004) yedi gün(*) içinde düzenlenir. Bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturalar hiç düzenlenmemiş sayılır.
6.       (3239 sayılı Kanunun 20'nci maddesiyle eklenen bent) Bu Kanunun 232 nci maddesinin birinci fıkrasına göre fatura düzenlemek zorunda olanlar, müşterinin adı ve soyadı ile bağlı olduğu vergi dairesi ve hesap numarasının doğruluğundan sorumludur. (Ancak bu sorumluluk, aynı maddenin 2 nci fıkrasının uygulandığı halleri kapsamaz.) Fatura düzenleyenin istemesi halinde müşteri kimliğini ve vergi dairesi hesap numarasını gösterir belgeyi ibraz etmek zorundadır. 

10 Ekim 2013 Perşembe

VERGİ İADE İŞLEMLERİNDE YENİ UYGULAMA


KDV ve diğer vergi iade talepleri için Vergi Dairelerine veya Mali İdareye yazdığımız dilekçeler Önümüzdeki aybaşından itibaren ( Kasım 2013) zorunlu olarak kullanılacak formlar haline dönüştürüldü. 10 Ekim 2013 Tarih ve 28791 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 429 sayılı VUK tebliğinde gerekli açıklamalar yapılmıştır.

VERGİ USUL KANUNU GENEL TEBLİĞİ (SIRA NO:429)
1. Giriş ve Kapsam
Vergi kanunları gereği iade hakkı doğuran işlemler nedeniyle nakden veya mahsuben talep edilecek iadelerin başvurularına ilişkin olarak 10/1/1961 tarihli ve 10703 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 120 nci maddesi ve diğer vergi kanunlarının Bakanlığımıza verdiği yetkiye istinaden aşağıdaki düzenlemeler yapılmıştır.
2. İade Talep Dilekçelerinin Standart Hale Getirilmesine İlişkin Esaslar
Bu Tebliğin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, iade hakkı doğuran işlemler nedeniyle nakden veya mahsuben yapılacak iade talepleri, Başkanlığımız internet vergi dairesi üzerinden elektronik ortamda, bu Tebliğ ekindeki standart dilekçeler kullanılmak suretiyle yapılır.
İade talep dilekçeleri, internet vergi dairesi şifresi kullanılmak suretiyle mükellefler veya mükelleflerce yetkilendirilecek 1/6/1989 tarihli ve 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununa göre yetki almış bir meslek mensubu (serbest muhasebeci, serbest muhasebeci mali müşavir veya yeminli mali müşavir) vasıtası ile elektronik ortamda gönderilebilir.
Yetkilendirme olması durumunda, meslek mensubunun kimlik bilgileri, (adı soyadı, T.C. kimlik numarası, vergi dairesi, adresi, telefon numarası, ortaklık veya şirket olması halinde ortaklığın veya şirketin adı veya ünvanı, meslek ünvanı ve ruhsat numarası) ile bağlı olduğu meslek odasının adını da içeren bir dilekçenin mükellef tarafından bağlı olunan vergi dairesine verilmesi gerekmektedir.
Öte yandan, mükellefler tarafından meslek mensuplarına verilen yetkinin iptal edilmek istenmesi halinde, mükellefçe bu husus bağlı olunan vergi dairesine bir dilekçe ile bildirilir.
Mükellefler aynı standart dilekçe ile hem mahsuben hem de nakden iade talebinde bulunabilirler. Bu durumda mahsuben iadesi talep edilen tutar için mahsuben iadenin şartları, nakden iadesi talep edilen tutar için nakden iadenin şartları aranır.
Dilekçelere eklenmesi gereken belgeler elektronik olarak eklenir. Elektronik olarak verilmesi mümkün olmayanlar ise vergi dairesine evrak kayıt numarası/iade dosya numarası belirtilmek suretiyle teslim edilir.
İade taleplerini elektronik olarak yapmak zorunda olan mükelleflerin iade taleplerini elektronik olarak yapmamaları durumunda iade talepleri dikkate alınmayacaktır.
Bu Tebliğe ekli (6) numaralı iade talep dilekçesi ile yapılacak iade taleplerinin ilgili vergi dairesine yazılı olarak başvurulmak suretiyle veya elektronik olarak yapılması mümkündür. Dolayısıyla, (6) numaralı talep dilekçesine konu iade taleplerinin elektronik ortamda verilmesi ihtiyaridir.
Verilmesi gereken beyannamelerden hiçbirini elektronik ortamda verme zorunluluğu bulunmayan mükellefler, iade taleplerini elektronik ortamda yapabilecekleri gibi, standart iade talep dilekçelerini kullanarak vergi dairesine de başvurabilirler.
Gelir İdaresi Başkanlığınca elektronik ortamda alınması uygun görülen belgeler ayrıca kâğıt ortamında vergi dairesine verilmez.
Bu Tebliğde yer verilen başvuru şartlarına uygun olmaması nedeniyle iade talebinin dikkate alınmaması, iade hakkını ortadan kaldırmadığı gibi gerekli şartların sağlanması halinde yeniden iade talebinde bulunulmasına da engel değildir.
3. Standart İade Talep Dilekçeleri
İade talep dilekçeleri, aşağıda belirtilen adlarla, ilgili mevzuatta belirlenen esaslara uygun olarak standart formlar halinde düzenlenmiştir.
Buna göre;
a. Kesinti yoluyla ödenen vergilerden doğan gelir veya kurumlar vergisinin nakden veya mahsuben iadesine ilişkin talepler için Gelir/Kurumlar Vergisi İade Talep Dilekçesi (1A),
b. Geçici vergiden doğan gelir veya kurumlar vergisinin nakden veya mahsuben iadesine ilişkin talepler için Gelir/Kurumlar Vergisi İade Talep Dilekçesi (1B),
c. Fazla veya yersiz olarak ödenen gelir/kurumlar vergisinin nakden veya mahsuben iadesine ilişkin talepler için Gelir/Kurumlar Vergisi İade Talep Dilekçesi (1C),
ç. İhracat istisnası nedeniyle doğan katma değer vergisinin nakden veya mahsuben iadesine ilişkin talepler için Katma Değer Vergisi İade Talep Dilekçesi (2A),
d. İhracat istisnası dışındaki tam istisnalar nedeniyle doğan katma değer vergisinin nakden veya mahsuben iadesine ilişkin talepler için Katma Değer Vergisi İade Talep Dilekçesi (2B),
e. Kısmi tevkifat uygulamasına ilişkin katma değer vergisinin nakden veya mahsuben iadesine ilişkin talepler için Katma Değer Vergisi İade Talep Dilekçesi (2C),
f. İndirimli orana tabi işlemlerden kaynaklanan katma değer vergisinin nakden veya mahsuben iadesine ilişkin talepler için Katma Değer Vergisi İade Talep Dilekçesi (2D),
g. Katma değer vergisi beyannamesinden bağımsız olarak yapılacak katma değer vergisinin nakden veya mahsuben iadesine ilişkin talepler için Katma Değer Vergisi İade Talep Dilekçesi (2E),
ğ. Fazla veya yersiz ödenen katma değer vergisinin nakden veya mahsuben iadesine ilişkin talepler için Katma Değer Vergisi İade Talep Dilekçesi (2F),
h. İhracat istisnasından ve indirimli ÖTV uygulamalarından doğan özel tüketim vergisinin nakden veya mahsuben iadesine ilişkin talepler için Özel Tüketim Vergisi İade Talep Dilekçesi (3A),
ı. Fazla veya yersiz ödenen özel tüketim vergisi ile bazı uluslararası anlaşmalar kapsamındaki alımlara ilişkin özel tüketim vergisinin nakden veya mahsuben iadesine ilişkin talepler için Özel Tüketim Vergisi İade Talep Dilekçesi (3B),
i. Özel iletişim vergisi beyannamesine bağlı olarak yapılacak özel iletişim vergisinin nakden veya mahsuben iadesine ilişkin talepler için Özel İletişim Vergisi İade Talep Dilekçesi (4A),
j. Özel iletişim vergisi beyannamesinden bağımsız olarak yapılacak özel iletişim vergisinin nakden veya mahsuben iadesine ilişkin talepler için Özel İletişim Vergisi İade Talep Dilekçesi (4B),
k. Avrupa Birliği mali yardımları kapsamındaki vergilerle ilgili nakden veya mahsuben iadeye ilişkin talepler için Avrupa Birliği Mali Yardımları Kapsamındaki Vergilerle İlgili İade Talep Dilekçesi (5),
l. Diğer iade talepleri için Diğer İadelere İlişkin Talep Dilekçesi (6)
kullanılacaktır.
4. İade Talebinin Değiştirilmesi veya Talepten Vazgeçilmesi
Mahsuben ve/veya nakden iade talebi, muhasebe işlem fişinin düzenlenmesinden önce verilecek yeni bir dilekçe ile değiştirilebilir veya iade talebinden vazgeçilebilir.
Değişiklik veya vazgeçme taleplerinin Tebliğ ekinde yer alan “İade Talebinin Değiştirilmesine/İade Talebinden Vazgeçilmesine İlişkin Dilekçe (7)” ile yapılması gerekmektedir.
Üçüncü şahısların borçlarına yönelik mahsup taleplerinin değiştirilebilmesi için üçüncü şahısların bu husustaki muvafakatlarının alınması ve bunu gösteren belgenin (noter tasdikli) dilekçe ekinde vergi dairesine ibraz edilmesi şarttır.
5. Diğer Hususlar
5.1. Bu Tebliğle iade taleplerinde kullanılması öngörülen standart iade talep dilekçeleri muhteviyatında değişiklik yapmaya Gelir İdaresi Başkanlığı yetkili olup, güncel standart iade talep dilekçelerine Başkanlık internet sitesinden ulaşılabilecektir.
5.2. Elektronik ortamda iade talebinde bulunmak zorunda olmayan mükellefler, iade talep dilekçelerini ve eklerini, ilgili vergi dairesine elden verebilecekleri gibi posta ile de gönderebilirler. Taahhütlü posta veya APS ile gönderilen dilekçe ve eklerinde postaya verildiği tarih, adi posta ile gönderilen dilekçe ve eklerinde ise vergi dairesi kayıtlarına giriş tarihi esas alınır.
5.3. 21/6/2006 tarihli ve 26205 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 13/6/2006 tarihli ve 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde sayılan fonların ve yatırım ortaklıklarının, 3/4/2007 tarihli ve 26482 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin (34.6)[1] bölümünde yapılan açıklamalar çerçevesinde doğan iade talepleri “Gelir/Kurumlar Vergisi İade Talep Dilekçesi (1A)” ile yapılır.
6. Yürürlük
Bu Tebliğ yayımı tarihini izleyen ayın başında yürürlüğe girer.
Tebliğ olunur.

Dilekçe örnekleri Excel Dosyası Halinde hazırlanmıştır. GİB sayfasından indirilebilir.


[1] 34.6. Fonların ve yatırım ortaklıklarının gelirleri üzerinden ödenen vergilerin mahsubu
Kurumlar Vergisi Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde sayılan fonların ve yatırım ortaklıklarının kazançları, kurumlar vergisinden istisna edilmiş bulunmaktadır.
Söz konusu fon ve yatırım ortaklıkları, aynı bentte yer alan kazançların elde edilmesi sırasında, Kurumlar Vergisi Kanununun 15 inci maddesi veya Gelir Vergisi Kanununun geçici 67 nci maddesi uyarınca, gelirleri üzerinden kesilen vergileri, Kanunun 15 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre kurum bünyesinde yapacakları vergi kesintisinden mahsup edebileceklerdir. Ancak, söz konusu vergi mahsubunun yapılabilmesi için kesilen vergilerin vergi kesintisi yapanlarca ilgili vergi dairesine ödenmiş olması şarttır.
Beyanname üzerinden vergi mahsubunun yapılmasından sonra, mahsup edilemeyen bir vergi tutarı kalması halinde, söz konusu vergi kesintisi mükellefin başvurusu üzerine 252 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde belirtilen esaslar çerçevesinde red ve iade edilecektir.

2 Ekim 2013 Çarşamba

İBRANAME - YENİ BORÇLAR KANUNU ÇERÇEVESİNDE


İbraname;

Ø  En geniş anlamıyla “Aklama” anlamına gelir. İşçi ve İşveren arasındaki sözleşmenin ne şekilde olursa olsun sona ermesini takiben kazanılmış tüm karşılıklı hakların yerine getirildiğini gösteren belgedir. Genel olarak da sözleşmenin feshinden sonra düzenlenir. Her iki taraf için de önemli bir ispat belgesi olarak iş hayatında yer alır.

Ø  Yargıtay 9.Hukuk Dairesi’nin 28.06.2010 tarihli 2008/33370 Esas 2010/20672 Karar sayılı ilamında belirtildiği gibi .. ibraname, bir borcun tam ya da kısmen ifa edilmeden sona ermesini sağlayan özel sukut nedeni olarak kabul edilmelidir. Bu noktada ibra sözleşmesinin ödeme yönünde bir anlaşma olmadığı, borcun sona erme şekillerinden biri olduğu belirtilmelidir. olarak tanımlanmaktadır.

Uzun bir süre İsviçre Medeni Kanunu'nun 115. maddesinde düzenlenmiş olmasına karşın, 818 sayılı Borçlar Kanunu (mülga) ile 4857 sayılı İş Kanunu'nda herhangi bir düzenleme bulunmadığından mahkemeler tarafından Yargıtay içtihatları doğrultusunda karar verildi.
Esasen yaşanan birçok hukuksuzluk nedeniyle açılan sayısız dava bu sorunların çözümü ile ilgili olarak mahkemeleri çok meşgul etti. Şeklen ve süre anlamında herhangi bir tanımı olmayan ibraname için de hatalar ve anlaşmazlıklar doğması kaçınılmazdı.  Yine bunların yanında kazanılmış hakların yerine getirilmeden ibranamenin tanzim ve imzasını da beklememek gerekir.
Yasalarda bulunan bu eksiklik 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 420. maddesi ile giderildi. Aslında Yargıtay içtihatları doğrultusunda yıllardır yasa haline gelen uygulama hususları yazıya döküldü ve kanun maddesi haline getirildi.  

Yasanın ilgili maddesi şöyledir;

V. Ceza koşulu ve ibra

Hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir.

İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür.
Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur.
İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün tazminat alacaklarına da uygulanır.”

Yani şu hususlara özellikle dikkat edilecek,

1.      İbraname yazılı olmalıdır
2.     Hizmet Sözleşmesi'nin sona erme tarihiyle ibraname tarihi arasında en az 1 aylık süre bulunmalıdır
3.      İbranamede, ibra konusu alacakların türü (kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, ücret alacağı, fazla mesai ücreti, yıllık izin ücret alacağı vb) tek tek ve bedelleriyle birlikte yazılmalıdır
4.      Ödeme konusu haklar eksiksiz olmalıdır
5.      Ödemeler banka kanalıyla yapılmalıdır

Diğer yandan, yukarıda belirtilen 1 aylık bekleme süresi ibranamenin düzenleme tarihi ile ilgili olup, ödemeyi (ifayı) durdurmaz. Dolayısıyla işveren işçiye ödeme yapmak için 1 aylık süreyi beklemek zorunda değildir.

İbraname sadece işçinin hak kazandığı alacakları hakkında düzenlenmelidir.

Öte taraftan İbra sözleşmesi varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçları ihtiva etmemesi gerekmektedir. Uygulamamızda sıkça karşılaştığımız ve Yargıtay incelemesinden geçerek onanan birçok Yerel Mahkeme kararları ile tartışmalı borçlara ilişkin ibranamelerin söz konusu alacaklar yönünden geçersizliğine hükmedilmiştir. Bu durum işveren tarafından işçiye imzalatılan ibranamede yer alan bir takım borç kalemlerine, örneğin fazla mesai alacağı gibi, ilişkin olarak yaptığı savunmada işçiye fazla mesai yaptırılmadığı iddia edilmesi halinde gerçekleşmektedir.

Yerel Mahkemeler böyle bir durumda ibranamenin doğmamış bir borca ilişkin olarak verilemeyeceği gerekçesiyle ibranamenin geçersizliğine hükmetmektedirler.
 

Yazımızın başlangıcında Yukarıda alıntısı yapılan Yargıtay kararına göre Türk Hukukunda işçi işveren ilişkisi bağlamında Hizmet sözleşmeleri açısından ibraname Yargıtay kararları ışığında özel olarak düzenlenmiş olmaktadır.

Bu bakımdan 6098 Sayılı Borçlar Kanunun Hizmet Sözleşmelerinde ceza koşulu ve ibrayı düzenleyen 420. Maddesinin gerekçesinde ise “ibra sözleşmesi işçinin haklarını yeterince korumuyor veya aşırı ölçüde sınırlıyorsa ve bu durumlar açıkça belli ise işçi, böyle bir ibra sözleşmesinin, hizmet ilişkisin sona erdiği tarihten başlayarak iki yıl içinde iptalini isteyebilecektir” denilmek suretiyle böyle bir vakıanın varlığında işçiye iki yıllık bir süre içinde bu iddiasını dava etme imkanı düzenlenmiştir. 

Bu yeni madde üzerinden de hukuki sonuçlar oluşmuş ve yayınlanmış Yargıtay kararları da olduğunu hatırlatmakta yarar görüyoruz.
Esasen bu düzenleme çok net olmasına rağmen Borçlar yasasında başka bir düzenleme de mevcut, işin ilginç yada sıkıntılı durumu da kanımızca burada. Yasanın “Borçların ve Borç İlişkilerinin Sona Ermesi, Zamanaşımı - BİRİNCİ AYIRIM - Sona Erme Hâlleri” bölümünde Md.132;

B. İbra
MADDE 132- Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir.

Demektedir. Burada Sözleşme serbestisi kuralına dayalı olarak ibra da serbest şekilde yapılabilir denmektedir. Esasen ibranamenin bu maddeye atıf edilerek hazırlandığını ifade etmek 420 maddeye bağlılığı kaldırabilir görünüyor. Bu maddeye dayalı herhangi bir yargı kararı yok. Yargı yoluyla veya bir düzenlemeyle bu çelişkinin açıklığa kavuşmasını beklemek zorundayız. Bu sürece kadar kanımızca, yargı kararlarının oluşumu nedeniyle de, 420. Madde amir hüküm olarak yer almaya devam edecektir.